Biz diğerlerinin gelmesini beklerken bir içki ister misin?
- Would you like a drink while we wait for the others to arrive?
Mağaza açılıncaya kadar bir süre beklemekten başka seçeneğimiz yoktu.
- We had no choice but to wait for a while until the store opened.
Tom Mary'yi ne kadar beklemek zorunda kalacağını merak etti.
- Tom wondered how long he'd have to wait for Mary.
Lütfen beş dakika bekle.
- Please wait for five minutes.
Cuma günkü partiyi bekleyemeyiz.
- We can hardly wait for the party on Friday.
Siz işe katılmak zorundasınız.
- You must attend to your work.
Ben partine katılmaktan mutlu olacağım.
- I will be happy to attend your party.
Tüm yapmanız gereken, onun cevabını beklemek.
- All that you have to do is to wait for his reply.
Tüm yapabileceğin beklemektir.
- All you can do is to wait.
Uzun bir bekleyişten sonra, ona kimlik olarak onun doğum belgesinin onaylı bir nüshasını alması gerektiği söyleniyor.
- After a long wait in line, she was told she should get a certified copy of her birth certificate as identification.
Bu üç saatlik bir bekleyiş olacak.
- It's going to be a three-hour wait.
Jim bizi beklemesinin bir sakıncası olmayacağını söyledi.
- Jim said that he wouldn't mind waiting for us.
Biz, erkekler kadınları beklemeye alışığız.
- We men are used to waiting for the women.
Tom'u bekletmek istemiyoruz.
- We don't want to keep Tom waiting.
Tom Mary'yi bekletmek istemedi.
- Tom didn't want to keep Mary waiting.
Burada kalmak ve bizimle beklemek istemediğinden emin misin?
- Are you sure you don't want to stay here and wait with us?
Otobüsü beklerken burada kalmaktansa yürümeyi tercih ederim.
- I prefer to walk rather than stay here waiting for the bus.
O gelene kadar burada bekleyeceğim.
- I'll wait here until she comes.
Carlos bir müddet bekledi.
- Carlos waited a moment.
Ona refakat edecek tek hizmetçisi vardı.
- He has only one servant to attend on him.
Lütfen beş dakika bekleyin.
- Please wait for five minutes.
Lütfen otuz dakika bekleyin.
- Please wait for thirty minutes.
O kadar meşgulüm ki partiye katılamam.
- I'm so busy I can't attend the party.
Meşgul olmam gereken işlerim var.
- I have things to attend to.
I'm waiting for the train.
What are you waiting for?.
The Court had assembled, to wait events, in the huge antechamber known as the Œil de Boeuf.
The sound of the waits, rude as may be their minstrelsy, breaks upon the mild watches of a winter night with the effect of perfect harmony.
She used to wait down at the Dew Drop Inn.
They laid in wait for the patrol.
... wait for checkin ...
... I can't wait for you all to have your own magic moments ...