Ondan hoşlanıyorum fakat aynı zamanda ona gerçekten inanmıyorum.
- I like him, but at the same time I don't really trust him.
Geriye dönüp baktığında, Tom her iki kız kardeşle aynı zamanda flört etmemesi gerektiğini anladı.
- In retrospect, Tom realized he shouldn't have been dating both sisters at the same time.
Bu arada, zaman tükeniyor.
- Meanwhile, time is running out.
Bu arada, bir noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyorum.
- Meanwhile, I want to draw your attention to a point.
Onlar aynı anda Paris'e vardılar.
- They arrived in Paris at the same time.
Aynı anda ikisini de yapabilir.
- He can do both at the same time.
Bu arada, bir noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyorum.
- Meanwhile, I want to draw your attention to a point.
Bu arada, Biz garip şeyler yapan uzaylıları tanımlıyoruz.
- Meanwhile, we depict aliens doing really weird stuff.
Soğuk öyle ki kuşlar anında düştü.
- The frost was such that the birds fell on the fly.