vurucu

listen to the pronunciation of vurucu
Турецкий язык - Английский Язык
beater
batter

He is a very good batter. - O, çok iyi bir top vurucusu.

hitting
shooter
hitting; (beysbolda) batter; beater
batsman
thumper
fucker
{i} striker
retire
batsmen
vurucu güç
(Askeri) striking power
vurucu kuvvet bölgesi
(Askeri) striking force area
vurucu güç/kuvvet striking power
(of an army)
vurucu kol
picking stick
vurucu tim
team of sharpshooters (used against criminals or terrorists)
vurucu yayı
(Avcılık) striker spring
vur
struck

The clock has already struck noon. - Saat zaten öğleyi vurdu.

He had just finished his homework when the clock struck ten. - Saat onu vurduğunda, o ev ödevini henüz bitirmişti.

vur
{f} shot

The man shot three birds with a gun. - Adam bir silahla üç kuşu vurdu.

They were ready to run the risk of being shot by the enemy. - Onlar düşman tarafından vurulma riskini göze almaya hazırdılar.

vur
{f} smitten

Dan was immediately smitten with Linda. - Dan hemen Linda'ya vuruldu.

He was smitten with your mother. - O senin annene vurulmuş.

vur
{f} pounding

The manager reprimanded the man by pounding on the table. - Müdür masaya vurarak adamı azarladı.

I asked Tom to stop pounding on the wall. - Tom'un duvara vurmasını bırakmasını istedim.

vur
{f} slap
vur
{f} hit

An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami. - Richter ölçeğine göre 8.9 şiddetinde bir deprem, Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye sebep oldu.

If it had not been for his timely hit, our team would have lost the game. - Zamanında vuruş olmasaydı, bizim takım oyunu kaybetmiş olurdu.

vur
{f} beating

I saw him beating the animal. - Onun hayvana vurduğunu gördüm.

The rain was beating against the windows. - Yağmur pencerelere vuruyordu.

vur
{f} batting

He has a high batting average. - Onun yüksek bir topa vuruş averajı vardır.

vur
{f} flick
vur
{f} knock

Hold on, someone is knocking at my door. - Bekle , biri kapıma vuruyor.

Tom knocked him down. - Tom ona vurup yere yıktı.

vur
{f} thwack
vur
{f} striking

It was a bright cold day in April, and the clocks were striking thirteen. - Nisanda aydınlık soğuk bir gündü ve saat on üçü vuruyordu.

vur
{f} clout
vur
{f} smote
vur
{f} swipe
vur
{f} beaten

Have you ever beaten your dog? - Hiç köpeğine vurdun mu?

I've never beaten Tom. - Ben hiç Tom'a vurmadım.

vur
{f} thump
vur
{f} hitting

I saw Tom hitting Mary. - Tom'un Mary'ye vurduğunu gördüm.

We couldn't stop him from hitting her. - Onun ona vurmasını engelleyemedik.

vur
{f} sock
horoz vurucu temizleyicisi
(Avcılık) hammer nose bushing
sıkı vurucu
(Spor) pinch hitter
vur
whacked

Tom whacked the dog with his cane. - Tom bastonu ile köpeğe vurdu.

vur
whacking
vur
battering
vur
{f} beat

Tom began to beat his son. - Tom oğluna vurmaya başladı.

Why did your father beat you? - Neden baban sana vurdu?

Турецкий язык - Турецкий язык
vurucu
Избранное