Programın bir hafta ilerisindeyiz.
- We're a week ahead of schedule.
Doğru bir yol bulmadıkça bu alanda asla ileri gitmeyeceksin.
- You'll never get ahead in this place unless you go through the proper channels.
İz başta kaba görünüyordu.
- The trail ahead looked rough.
Gerçekten önceden telefon etmeliydin.
- You really should've phoned ahead.
Önceden telefon etmeliydik ve bir masa ayırtmalıydık.
- We should have phoned ahead and reserved a table.
İlerlemenin sırrı başlamaktır.
- The secret of getting ahead is getting started.
Önden buyuralım ve yiyelim.
- Let's go ahead and eat.
O, kendi sınıfında İngilizcede öndedir.
- He is ahead of his class in English.
İleride başka bir gemi gördük.
- We saw another ship far ahead.
Bir kilometre ileride bir benzin istasyonu var.
- There is a gas station is one kilometer ahead.
Kahkaha bir cam sileceği gibidir. Yağmuru durduramaz, ancak seni ileri doğru hareket ettirir.
- Laughter is like a windshield wiper. It can't stop the rain, but it lets you move ahead.
Programdan ilerdeyiz.
- It's ahead of schedule.
O, matematikte bizden ilerdedir.
- He is ahead of us in mathematics.
Onlar yavaşca ileriye doğru hareket etti.
- They moved ahead slowly.
Tom önden gitmiş olmalı.
- Tom must've gone ahead.
Önden buyuralım ve yiyelim.
- Let's go ahead and eat.
A chauffeur sat in front.
- Ein Fahrer saß vorne.
Tom cut in front of the entire line.
- Tom drängelte sich ganz vorne in die Warteschlange.
The results of the ballot are a foregone conclusion.
- Die Abstimmungsergebnisse stehen praktisch von vornherein fest.