Evet. Hayır. Belki. Bilmiyorum.
- Ja. Nein. Vielleicht. Ich weiß nicht.
Bugün önemli bir şey yapmayacağım, belki kanepede uzanacağım, televizyon izleyeceğim veya bunun gibi şeyler yapacağım.
- Ich werde heute nichts Besonderes machen, vielleicht auf der Couch liegen und fernsehen oder dergleichen.
Belki sen haklısın, ben bencilce davrandım.
- Vielleicht hast du Recht, ich war egoistisch.
Civarımızda belki başka bir gemi vardır.
- Es ist vielleicht ein anderes Schiff in unserer Nähe.
O, meydana gelmek zorunda değildi.
- That didn't have to happen.
Bir şey olmak üzere olduğunu hissetti.
- He felt that something was about to happen.
Tom insanın içine işleyen bir şey olmak üzere olduğu hissini atlatamadı.
- Tom couldn't shake the feeling that something profound was about to happen.
Bradford tartışmasız İngiltere'deki en çirkin şehirdir.
- Bradford is arguably the ugliest town in Britain.