Doğmak, evlenmek ve ölmek, her zaman para getirir.
- Be born, get married, and die; always bring money.
Adam fakir olarak doğmaktan utanıyordu.
- The man was ashamed of being born poor.
Benim doğum günüm 12 Haziran. Magdalena, benimle aynı günde ve yılda doğdu.
- My birthday is June 12. Magdalena was born on the same day and year as me.
Onlar Tayland doğumlular.
- They were born in Thailand.
Biz mutlu bir birlikteliği yürütme kapasitesi ile doğmadık.
- We aren't born with the capacity to carry out a happy coexistence.
Adam fakir olarak doğmaktan utanıyordu.
- The man was ashamed of being born poor.
O, yirmi yıl önce doğmuş olmayı diledi.
- She wished she had been born twenty years earlier.
Japonya'da doğmuş olmayı tercih ederdim.
- I would rather have been born in Japan.
Kojin Kudo bir doğuştan şairdir.
- Kojin Kudo is a born poet.
Tom doğuştan kör değildi.
- Tom was not born blind.