Onun başarılı olacağına dair ufak bir umut var.
- There is little hope that he will succeed.
Sana ufak bir hediyem var.
- I have a little present for you.
Sana küçük bir şey getirdim.
- I brought you a little something.
Sana küçük bir şey getirdim.
- I've brought you a little something.
Sahip olduğum azıcık bilgiyi ona verdim.
- I gave her what little information I had.
Kanepede azıcık kestir.
- Take a little nap on the couch.
Benim için biraz çok gençsin.
- You're a little too young for me.
Tom benden biraz daha genç.
- Tom is just a little younger than I am.
Karıncaların yaşamını önemsiz sayma.
- Don't think little of the ants' lives.
Ne yazık ki o bu değişiklikleri kabul etmek için biraz fazla dar görüşlüdür.
- Unfortunately he's a little too narrow-minded to accept these changes.
Anne oğullarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi.
- The mother said little to the sons.
Anne kızlarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi.
- The mother said little to the daughters.
Bir sonraki trenden önce az zamanımız var.
- We have a little time before the next train.
Tom'un çocuklarına bu kadar az zaman harcaması şaşırtıcı.
- It's amazing how little time Tom spends with his children.
That's the biggest little kid I've ever seen.
... Perhaps it is aspects of the way we treat the poor or the very young or the very old. ...
... She's very young, and she has a voice in the world. ...