Sana ufak bir hediyem var.
- I have a little present for you.
O yumuşak kilden ufak bir heykel yaptı.
- He made a little statue out of soft clay.
Sana küçük bir şey getirdim.
- I've brought you a little something.
Sana küçük bir şey getirdim.
- I brought you a little something.
Kanepede azıcık kestir.
- Take a little nap on the sofa.
Kanepede azıcık kestir.
- Take a little nap on the couch.
Bu genç adam ülkesi hakkında çok az şey biliyor.
- This young man knows little about his country.
Tom senin kızından biraz daha genç.
- Tom is a little younger than your daughter.
Karıncaların yaşamını önemsiz sayma.
- Don't think little of the ants' lives.
Ne yazık ki o bu değişiklikleri kabul etmek için biraz fazla dar görüşlüdür.
- Unfortunately he's a little too narrow-minded to accept these changes.
Anne kızlarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi.
- The mother said little to the daughters.
Anne oğullarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi.
- The mother said little to the sons.
Bir sonraki trenden önce az zamanımız var.
- We have a little time before the next train.
Tom'un çocuklarına bu kadar az zaman harcaması şaşırtıcı.
- It's amazing how little time Tom spends with his children.
That's the biggest little kid I've ever seen.
... Perhaps it is aspects of the way we treat the poor or the very young or the very old. ...
... It's something that I've done from a very young age. ...