John sorunu çözmek için boşuna uğraştı.
- John tried in vain to solve the problem.
Dick o problemi çözmek için boşuna çalıştı.
- Dick tried to solve the problem, in vain.
Onu ücretsiz olarak alabilirsin.
- You may have it for nothing.
Onu ücretsiz alabilirsin.
- You can have it for nothing.
O, boş yere onu bana verdi.
- He gave it to me for nothing.
Ben onu boş yere aldım.
- I got it for nothing.
Bu bisikleti bedava aldım.
- I got this bicycle for nothing.
Tekerlekli patenleri bedavaya aldım.
- I got the roller skates for nothing.
Bütün çabalarım boşa gitti.
- All my pains went for nothing.
Bu metni boşuna çevirdim.
- I translated this text for nothing.
Yandaki bayan artık onu istemediği için biz bu sandalyeyi boşuna aldık.
- We got this chair for nothing because the lady next door didn't want it anymore.
Karısını mutlu etmeye çalıştı fakat boş yere.
- He tried to make his wife happy, but in vain.
Ağlamamak için boş yere çabaladı.
- She tried in vain not to cry.
You ask in vain for forgiveness; your actions are unforgivable.
- Sie bitten vergebens um Verzeihung; Ihr Handeln ist unverzeihlich.
I tried to get it, but in vain.
- Ich habe versucht, es zu bekommen, aber vergebens.