ver-

listen to the pronunciation of ver-
Английский Язык - Турецкий язык

Определение ver- в Английский Язык Турецкий язык словарь

<span class="word-self">verspan>
(Bilgisayar) sürüm

Eski sürümleri kontrol edin. - Check for old versions.

Bu sözlük en son sürüm değil. - This dictionary isn't the most recent version.

firmware <span class="word-self">verspan>
(Bilgisayar) ürün bilgisi sürümü
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение ver- в Турецкий язык Турецкий язык словарь

A'<span class="word-self">VERspan>
(Osmanlı Dönemi) Tek gözlü. Bir gözü kör. Yek-çeşm.Âhirzamanda gelecek Süfyan adındaki bir zâlimden "Aver" diye rivayetlerde bahsedilmesi, sadece dünyayı görecek bir gözü olduğu ve âhireti görecek imân gözünün olmadığından kinayedir
<span class="word-self">VERspan>
(Osmanlı Dönemi) f. "Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver $ : Âlim. Suhan-ver $ : Edip, şâir
<span class="word-self">VERspan>
(Osmanlı Dönemi) (-) f. "Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver Âlim. Suhan-ver Edip, şâir
<span class="word-self">VERspan>'A
(Osmanlı Dönemi) Korkaklık, havf
Турецкий язык - Английский Язык

Определение ver- в Турецкий язык Английский Язык словарь

yol <span class="word-self">verspan>
Yield
boş <span class="word-self">verspan>
Forget it!/Never mind!
al gülüm <span class="word-self">verspan> gülüm
give and take
<span class="word-self">verspan>
give

Give it to me, please. - Onu bana ver, lütfen.

Give me something to do. - Bana yapacak bir şey ver.

bilgi <span class="word-self">verspan>
(Bilgisayar) get info
cevap <span class="word-self">verspan>
come in
grup adı <span class="word-self">verspan>
(Bilgisayar) create names
güven <span class="word-self">verspan>
reassuring

The first paragraph is reassuring. - İlk paragraf güven vericidir.

That's not very reassuring. - O çok güven verici değil.

hizmet <span class="word-self">verspan>
service
izin <span class="word-self">verspan>
(Bilgisayar) allow

You are not allowed to violate the rules. - Size kuralları ihlal etmek için izin verilmez.

After a heated discussion, a compromise was adopted. Smokers will be allowed to smoke in the smoking corner. - Hararetli bir tartışmadan sonra,uzlaşma sağlandı.Sigara içme köşesinde sigara içenlerin sigara içmesine izin verilecek.

izin <span class="word-self">verspan>
(Bilgisayar) allow cookie
lezzet <span class="word-self">verspan>
flavour
liste <span class="word-self">verspan>
(Bilgisayar) export list
son <span class="word-self">verspan>
(Bilgisayar) dismiss
son <span class="word-self">verspan>
(Bilgisayar) terminate

Mary terminated our friendship. - Mary dostluğumuza son verdi.

<span class="word-self">verspan>
(Bilgisayar) export

The export of arms was not allowed. - Silah ihracatına izin verilmedi.

Our negotiations to lower export taxes suffered a big setback. - İhracaat vergilerini düşürme müzakerelerimiz büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı..

<span class="word-self">verspan>
(Bilgisayar) issue

One of the big issues in the campaign was taxes. - Kampanyadaki en büyük konulardan birisi vergiydi.

Thus, the ethical issue remains: Should cigarette makers be allowed to target global markets? - Bu yüzden, etik sorun devam ediyor: sigara üreticilerine hedef küresel pazarlara izin verilmeli mi?

<span class="word-self">verspan>
(Bilgisayar) export as
<span class="word-self">verspan> bana
(Argo) gimme
<span class="word-self">verspan> yansın etme
tirade
<span class="word-self">verspan>
{f} given

We tried to figure out the problem our professor had given us, but it seemed confusing. - Profesörün bize verdiği problemi çözmeye çalıştık fakat karışık görünüyordu.

Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature. - Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir.

<span class="word-self">verspan>
{f} rendering
<span class="word-self">verspan>
render

I cannot render a judgment on that. - Bu konuda bir karar veremiyorum.

<span class="word-self">verspan>
{f} giving

The object flew away to the south, giving out flashes of light. - Nesne, yanıp sönen ışıklar vererek, güneye doğru uçtu.

Television is a very important medium for giving information. - Televizyon bilgi vermek için çok önemli bir araçtır.

<span class="word-self">verspan>
gave

My uncle gave me a present. - Amcam bana bir hediye verdi.

My uncle gave him a present. - Amcam ona bir hediye verdi.

<span class="word-self">verspan>
{f} grant

He'll be granted American citizenship. - Ona Amerikan vatandaşlığı verilecek.

I took it for granted that she would agree with me. - Bana katılmayacağına hiç ihtimal vermemiştim.

<span class="word-self">verspan>
brought forth
<span class="word-self">verspan>
mete out
<span class="word-self">verspan>
favour with
<span class="word-self">verspan>
bestow

The manager bestowed a trophy on him. - Müdür ona bir kupa verdi.

That's a real strongman, bestow upon him a goblet of wine! - Gerçek güçlü bir adam, ona bir kadeh şarap ver!

<span class="word-self">verspan>
bring forth
bana biraz zaman <span class="word-self">verspan>
give me some time
bana cevap <span class="word-self">verspan>
answer me
bana cevap <span class="word-self">verspan>
give me an answer
emniyet <span class="word-self">verspan>
given safety
haber <span class="word-self">verspan>!
notice!
sipariş <span class="word-self">verspan>
place an order

If we place an order for more than 20 units, would you reduce the price? - 20 kişiden fazla sipariş verirsek, fiyatta indirim yapıyor musunuz?

su <span class="word-self">verspan>
water
<span class="word-self">verspan>
granted

We were granted the privilege of fishing in this bay. - Bize bu koyda özel balık tutma izni verildi.

Lincoln granted liberty to slaves. - Lincoln kölelere özgürlük verdi.

çocuğa iş <span class="word-self">verspan> sonra peşinden git
(Atasözü) Call a dog and bark yourself
adres <span class="word-self">verspan>
give address
bana <span class="word-self">verspan>
(Argo) gimme (give me)
form görünümüne izin <span class="word-self">verspan>
(Bilgisayar) allow form view
gözetle, belirle, karar <span class="word-self">verspan> ve işlet
(Askeri) observe, orient, decide, act
haber <span class="word-self">verspan>!
(Konuşma Dili) Give me the lowdown on ...!/Give me the news about ...!
haram helal <span class="word-self">verspan> Allahım, garip kulun yer Allahım
(Konuşma Dili) He will make a profit from anything, with no regard for right and wrong
ilave olarak <span class="word-self">verspan>
thrown in
karar <span class="word-self">verspan>, tespit et, teslim et ve değerlendir
(Askeri) decide, detect, deliver, and assess
kişi <span class="word-self">verspan> yer adlarının uydurulduğu roman
roman a clef
<span class="word-self">verspan>
seise
<span class="word-self">verspan>
favourwith
<span class="word-self">verspan>
reach

She did not decide to be a singer until she reached the age of twenty. - O yirmi yaşına ulaşıncaya kadar bir şarkıcı olmaya karar vermedi.

The people crowded round the injured man, but they made way for the doctor when he reached the scene of the accident. - İnsanlar yaralı adamın etrafına toplandılar fakat doktor olay yerine yaklaştığında ona yol verdiler.

<span class="word-self">verspan>
cede
<span class="word-self">verspan> parayı götür ürünü
(Ticaret) cash-and-carry
yol <span class="word-self">verspan> çizgisi
give way line