An indispensable component of a heart-healthy diet.
The law was moral and indispensable. -Bp. Burnet.
Since the accident, Tom has given up hope of becoming a professional dancer.
- Tom, kazadan beri profesyonel bir dansçı olma umudundan vazgeçti.
Today's paper reports that the premier has given up the idea of visiting America.
- Bügünkü gazete Başbakanın Amerikayı ziyaret etme fikrinden vazgeçtiğini bildiriyor.
They gave up their plan to climb Mt. Fuji.
- Fuji Dağına tırmanma planlarından vazgeçtiler.
I gave up smoking a year ago.
- Ben bir yıl önce sigara içmekten vazgeçtim.
It seems unlikely that any society could completely dispense with myths.
- Herhangi bir toplumun efsanelerinden tamamen vazgeçebilmesi olası görünmüyor.
We cannot dispense with the rainforests.
- Biz yağmur ormanlarından vazgeçemeyiz.
The king was forced to abdicate.
- Kral tahttan vazgeçmeye zorlandı.
He renounced the ownership of the land.
- Arazinin mülkiyetinden vazgeçti.
The Japanese people have renounced war.
- Japon halkı savaştan vazgeçti.
I won't give up, no matter what you say.
- Ne söylersen söyle vazgeçmeyeceğim.
He is too proud to give up.
- O vazgeçemeyecek kadar çok gururludur.
Tom had to forgo his morning swim, on account of it being too cold.
- Tom çok soğuk olduğu için sabah yüzmesinden vazgeçmek zorunda kaldı.