Since the accident, Tom has given up hope of becoming a professional dancer.
- Tom, kazadan beri profesyonel bir dansçı olma umudundan vazgeçti.
I've given up eating meat.
- Et yemekten vazgeçtim.
I gave up the idea of seeing the sights of the city because of the bad weather.
- Kötü havadan dolayı şehrin görülmeye değer yerlerini görme fikrinden vazgeçtim.
They gave up their plan to climb Mt. Fuji.
- Fuji Dağına tırmanma planlarından vazgeçtiler.
I cannot dispense with this dictionary.
- Bu sözlükten vazgeçemem.
We cannot dispense with the rainforests.
- Biz yağmur ormanlarından vazgeçemeyiz.
The king was forced to abdicate.
- Kral tahttan vazgeçmeye zorlandı.
The Japanese people have renounced war.
- Japon halkı savaştan vazgeçti.
I can't believe he renounced his U.S. citizenship.
- Ben onun ABD vatandaşlığından vazgeçtiğine inanamıyorum.
I won't give up, no matter what you say.
- Ne söylersen söyle vazgeçmeyeceğim.
I tried to persuade Sam to give up his plan, only to fail.
- Sam'i sadece başarısız olacak planından vazgeçmesi için ikna etmeye çalıştım,
Tom had to forgo his morning swim, on account of it being too cold.
- Tom çok soğuk olduğu için sabah yüzmesinden vazgeçmek zorunda kaldı.