uzakta

listen to the pronunciation of uzakta
Турецкий язык - Английский Язык
distant

Tom is distantly related to Mary. - Tom Mary ile uzaktan ilgilidir.

We live many miles distant from each other. - Biz birbirimizden kilometrelerce uzakta yaşıyoruz.

away

She can't be away on holiday. - O uzakta tatilde olamaz.

I am inconvenienced when my wife is away. - Karım uzaktayken zor durumdaydım.

aloof
far away

I saw a light far away. - Ben uzakta bir ışık gördüm.

We saw a light far away. - Biz uzakta bir ışık gördük.

out

With his mother out of the way, Duke was able to proceed with his plan to embezzle the money from the company. - Yoldan uzakta bulunan annesi ile birlikte, Duke şirketinden zimmetine para geçirme planına devam edebildi.

Please store in a cool and dry place, out of direct sunlight. - Lütfen doğrudan güneş ışığından uzakta, serin ve kuru bir yerde saklayın.

clear

On cloudy days, you can hear distant sounds better than in clear weather. - Bulutlu günlerde, uzaktaki sesleri açık havadakilerden daha iyi duyarsın.

On a clear day, we can see Mt. Fuji in the distance. - Hava açıkken Fuji dağını uzaktan görebiliriz.

afar

The islet resembled a tortoise from afar. - Adacık uzaktan bir kaplumbağaya benziyordu.

I had already spotted him from afar. - Onu zaten uzaktan görmüştüm.

off

Tom's office is three miles from where he lives. - Tom'un ofisi yaşadığı yerden üç mil uzakta.

Tom lived just off Route 19. - Tom Rota 19'dan uzakta yaşadı.

far

Tom lives on a farm with his wife, Mary, not too far from Boston. - Tom karısı Mary ile birlikte Boston'dan çok uzakta olmayan bir çiftlikte yaşıyor.

Tom had the munchies, but since there was nothing in the house to eat, he went to the convenience store not too far from where he lived. - Tom'un yeme isteği vardı fakat evde yiyecek bir şey olmadığı için yaşadığı yerden çok uzakta olmayan mahalle marketine gitti.

at a distance

Seen at a distance, the rock looks like a squatting human figure. - Uzaktan bakıldığında, kaya, çömelen bir insan figürüne benziyor.

You should watch television at a distance. - Televizyonu uzaktan izlemelisiniz.

far, far afield, afar, away, distant, apart
far off

There is a place not far off from here where we can use the phone. - Telefon kullanabileceğimiz buradan uzakta olmayan bir yer var.

insofar
in the distance

She caught sight of a rowing boat in the distance. - O, uzakta kürek çeken bir teknenin görüntüsünü gördü.

She heard a dog barking in the distance. - O, uzakta bir köpek havlaması duydu.

afield
(Bilgisayar) remote

Tom clicked a button on his remote, but nothing happened. - Tom uzaktan kumandasının üstünde bir düğmeye bastı ama hiçbir şey olmadı.

Where's the remote control for the TV? - TV için uzaktan kumanda nerede?

apart

Tom needs to find an apartment not too far from where he works. - Tom çalıştığı yerden çok uzakta olmayan bir daire bulmalı.

Tom lives in an apartment not far from my place. - Tom benim yerimden uzakta olmayan bir apartmanda yaşıyor.

way

He lives a long way away. - O çok uzakta yaşıyor.

With his mother out of the way, Duke was able to proceed with his plan to embezzle the money from the company. - Yoldan uzakta bulunan annesi ile birlikte, Duke şirketinden zimmetine para geçirme planına devam edebildi.

off afar
in distance

Education in distance.

uzak
distant

She is distantly related to him. - O, ona uzaktan akrabadır.

We can see distant objects with a telescope. - Bir teleskopla uzak nesneleri görebiliriz.

uzak
remote

We sat talking about the remote past. - Uzak geçmiş hakkında konuşarak oturduk.

The activists were last seen in a remote, forested corner of Brazil. - Eylemciler en son Brezilya'nın uzak, ormanlık bir köşesinde görüldüler.

uzak
(İnşaat) away

I went all the way to see her only to find her away from home. - Bütün yolu sadece onun evden uzakta olduğunu anlamak için yürüdüm.

How far away is the airport? - Havaalanı ne kadar uzak?

uzak
far

How far away is the airport? - Havaalanı ne kadar uzak?

To take something too far. - Bir şey alamayacak kadar çok uzak.

uzakta olmak
far as
uzakta demirlemek
lie off
uzakta tutmak
distance
uzak
{s} off

Keep your hands off my bicycle. - Ellerini bisikletimden uzak tut.

Tom put his bags in the trunk, then hopped in the car and drove off. - Tom çantalarını bagaja koydu, sonra arabaya bindi ve arabayla uzaklaştı.

uzak
far away

He came from far away. - O, çok uzaklardan geldi.

How far away is the airport? - Havaalanı ne kadar uzak?

uzak
outlying
uzak
far off

Christmas isn't far off now. - Noel artık uzak değil.

There is a place not far off from here where we can use the phone. - Telefon kullanabileceğimiz buradan uzakta olmayan bir yer var.

epeyce uzakta
a good distance off
evden uzakta
away from home
evden uzakta
far from home
uzak
far-off
uzak
apart

Tom found Mary an apartment not too far from where she works. - Tom, Mary'ye çalıştığı yerden çok uzak olmayan bir daire buldu.

Tom and Mary are growing further and further apart. - Tom ve Mary gittikçe birbirlerinden uzaklaşıyorlar.

uzak
faraway

Books can transport you to faraway lands, both real and imagined. - Kitaplar sizi hem gerçek hem de hayali uzak memleketlere götürebilir.

uzak
farther

Luna is close by. Mars is much farther away. - Ay yakındır. Mars çok daha uzaktır.

The school is farther than the station. - Okul istasyondan daha uzaktır.

uzak
improbable
uzak
out

I suggest you keep out of this. - Bundan uzak durmanı öneririm.

He hid his dictionary out of sight. - O, gözden uzak bir yere sözlüğünü sakladı.

uzak
beyond the reach of
uzak
afar

The islet resembled a tortoise from afar. - Adacık uzaktan bir kaplumbağaya benziyordu.

The traveler saw a light from afar and rejoiced. - Gezgin uzaktan bir ışık gördü ve sevindi.

uzak
unlikely

It's highly unlikely that our taxes will be lowered. - Vergilerimizin düşürülmesi uzak ihtimal.

It's very unlikely Tom knows how to play mahjong. - Tom'un Çin dominosu oynamayı bildiği çok uzak ihtimal.

uzak
free

Emergency exits must be kept free of blockages for public safety. - Acil çıkış yolları, kamu güvenliği için tıkanıklıklardan uzak tutulmalıdır.

Our city is free from air pollution. - Bizim şehrimiz hava kirliliğinden uzaktır.

uzak
(Askeri) deep
uzak
(Pisikoloji, Ruhbilim) distal
uzak
out-of-the-way

Nobody ever comes to see us in this out-of-the-way village. - Bu uzak köyde hiç kimse asla bizi görmeye gelmez.

uzak
a long way off
uzak
outside

Fadil's job kept him removed from the outside world. - Fadıl'ın görevi onu dış dünyadan uzak tuttu.

uzak
distance place
uzak
distent
uzak
off the beaten track
uzak
at a distance, faraway
uzak
tele

We can see distant objects with a telescope. - Bir teleskopla uzak nesneleri görebiliriz.

We can see things in the distance using a telescope. - Bir teleskop kullanarak uzaktaki şeyleri görebiliriz.

uzak
out of reach
Uzak
remoteness
uzak
trap
uzak
from far
çok uzakta
far away

It is not far away from the hotel. - O, otelden çok uzakta değildir.

Tom is too far away to hear us. - Tom bizi duyamayacak kadar çok uzakta.

biraz uzakta
a little way off
birbirinden uzakta
wide apart
daha uzakta
farther
denizden uzakta
inland
en uzakta
farthest
epey uzakta
a good distance off
kıyıdan uzakta
offshore
teknesi görünmeyecek kadar uzakta
hull down
uzak
(someone) who has no talent at all for; (someone) who is unable to (do something)
uzak
standoffish
uzak
distant; far, far-off, faraway, remote, off the beaten track, out-of-the-way; improbable, unlikely, outside; distance place
uzak
aloof

He always stands aloof from the masses. - O her zaman kitlelerden uzak duruyor.

uzak
distant, remote, far, faraway, far-off
uzak
recluse
uzak
distance

It happened that I saw my friend walking in the distance. - Tesadüfen arkadaşımın uzakta yürüdüğünü gördüm.

She heard a dog barking in the distance. - O, uzakta bir köpek havlaması duydu.

uzak
out of the way

Keep out of the way, please. - Yoldan uzak durun, lütfen.

With his mother out of the way, Duke was able to proceed with his plan to embezzle the money from the company. - Yoldan uzakta bulunan annesi ile birlikte, Duke şirketinden zimmetine para geçirme planına devam edebildi.

uzak
insofar
uzak
unlikely, improbable
uzak
outlandish
uzak
back

He returned back home after being away for ten months. - On ay uzak kaldıktan sonra eve geri döndü.

Tom got back in his car and drove away. - Tom arabasına döndü ve uzaklaştı.

uzak
(someone, something) who or which has nothing to do with, who or which has no connection with
uzak
outoftheway
uzak
cool

Please store in a cool and dry place, out of direct sunlight. - Lütfen doğrudan güneş ışığından uzakta, serin ve kuru bir yerde saklayın.

uzak
wide

You're wide of the mark. - Sizin tahmin hedeften uzak.

uzak
removed

The injured were removed from the scene. - Yaralı, olay yerinden uzaklaştırıldı.

They must be removed. - Onlar uzaklaştırılmalı.

Турецкий язык - Турецкий язык

Определение uzakta в Турецкий язык Турецкий язык словарь

Uzak
(Osmanlı Dönemi) TAMİS
Uzak
ırak
Uzak
dür
Uzak
münezzeh
Uzak
(Osmanlı Dönemi) ŞESU'
Uzak
(Osmanlı Dönemi) SAHİK
Uzak
finnari
Uzak
baide
Uzak
(Osmanlı Dönemi) HACUN
Uzak
(Osmanlı Dönemi) IRÂK
uzak
Gidilmesi çok süren, çok ötelerde bulunan, ırak, yakın karşıtı: "Muallâ, uzaklardan bir ses duyar gibi oldu."- P. Safa
uzak
İhtimali az olan
uzak
Arada çok zaman bulunan
uzak
Eli, gücü veya hükmü yetişmez. İhtimali az olan
uzak
Ayrı, birbiriyle yakın ilgisi olmayan
uzak
Nuri Bilge Ceylan'ın, 2002 Antalya Film Festivali'nde en iyi film ödülünü kazanan filmi
uzak
Nuri Bilge Ceylan'ın bir filmi
uzak
Uzak yer
uzak
Gidilmesi çok süren, çok ötelerde bulunan, ırak, yakın karşıtı
uzak
Eli, gücü veya hükmü yetişmez
uzak
Ayrı, birbiriyle yakın ilgisi olmayan: "Ne iyi!Sizinle birlikte uzak şeylerden bahsedebileceğiz."- P. Safa
uzak
(Osmanlı Dönemi) baîd
uzakta
Избранное