uzağa

listen to the pronunciation of uzağa
Турецкий язык - Английский Язык
away

I regret that I am going away. - Uzağa gittiğim için pişmanım.

They took Tom away on a stretcher. - Onlar Tom'u bir sedye üzerinde uzağa aldılar.

apart
insofar
far

Tom checked his odometer to see how far he'd driven. - Tom ne kadar uzağa gittiğini görmek için kilometre sayacını kontrol etti.

Even if you go far away, let's keep in touch with each other over the phone. - Uzağa gitsen bile, telefon üzerinden birbirimizle temas kurmaya devam edelim.

far afield
to a distance
clear
off
afield
away, far
far away

They sent ambassador Tom Jackson as far away from Washington as they ever could. - Onlar büyükelçi Tom Jackson'ı ellerinden geldiği kadar Washington'dan uzağa gönderdiler.

Even if you go far away, let's keep in touch with each other over the phone. - Uzağa gitsen bile, telefon üzerinden birbirimizle temas kurmaya devam edelim.

ab
uzak
distant

We live many miles distant from each other. - Biz birbirimizden kilometrelerce uzakta yaşıyoruz.

Tom is distantly related to Mary. - Tom Mary ile uzaktan ilgilidir.

uzak
remote

The activists were last seen in a remote, forested corner of Brazil. - Aktivistler en son Brezilya'nın uzak, ormanlık bir köşesinde görüldüler.

She was born in a remote village in Nepal. - O, Nepal'de uzak bir köyde doğdu.

uzak
(İnşaat) away

The capital of Himachal Pradesh, Shimla, is only 115 kilometres away from Chandigarh. - Himachal Pradesh'in başkenti Shimla, Chandigarh'tan sadece 115 kilometre uzak.

I went all the way to see her only to find her away from home. - Bütün yolu sadece onun evden uzakta olduğunu anlamak için yürüdüm.

uzak
far

How far away is the airport? - Havaalanı ne kadar uzak?

He is far from perfect. - O mükemmel olmaktan uzaktır.

uzağa gitmek
go far away
uzağa koymak
distance
uzaktan uzağa
1. very distant. 2. from a great distance, from faraway
uzak
{s} off

Other people are always off the point. - Diğer insanlar her zaman konudan uzaklar.

He always stands off when people are enthusiastic. - İnsanlar çoşkuluyken, o her zaman uzak durur.

uzak
far away

Tom wanted to get as far away from Mary as he could. - Tom elinden geldiği kadar Mary'den uzaklara gitmek istedi.

How far away is the airport? - Havaalanı ne kadar uzak?

uzak
outlying
uzak
far off

Christmas isn't far off now. - Noel artık uzak değil.

He who wants to travel the path of wisdom must not fear failure, for no matter how much progress he makes, his goal remains unattainably far off. - Bilgelik yolunda yürümek isteyen hatadan korkmamalı, zira ne kadar çok gelişme yaparsa yapsın hiç önemi yok, onun amacı elde edilemeyecek kadar uzak kalır.

uzak
far-off
uzak
apart

Tom lives in an apartment not far from my place. - Tom benim yerimden uzakta olmayan bir apartmanda yaşıyor.

Your parents can't keep us apart forever. - Anne baban bizi sonsuza kadar uzak tutamazlar.

uzak
faraway

Books can transport you to faraway lands, both real and imagined. - Kitaplar sizi hem gerçek hem de hayali uzak memleketlere götürebilir.

uzak
farther

They moved farther away from the fire. - Onlar yangından uzaklaştılar.

As I recall, Tom's house is a little farther in from the main road. - Hatırladığım kadarıyla, Tom'un evi ana yoldan biraz daha uzak.

uzak
improbable
uzak
out

Try to stay out of trouble. - Beladan uzak kalmaya çalışın.

He hid his dictionary out of sight. - O, gözden uzak bir yere sözlüğünü sakladı.

uzak
beyond the reach of
uzak
afar

The traveler saw a light from afar and rejoiced. - Gezgin uzaktan bir ışık gördü ve sevindi.

To love humanity, it must be viewed from afar. - İnsanlığı sevmek için uzaktan izlenebilir olmalıdır.

uzak
unlikely

It's very unlikely Tom knows how to play mahjong. - Tom'un Çin dominosu oynamayı bildiği çok uzak ihtimal.

It's highly unlikely that our taxes will be lowered. - Vergilerimizin düşürülmesi uzak ihtimal.

uzak
free

With your children away, you must have a lot of free time. - Çocuklarınız uzakta olduğu için, bir sürü boş zamanınız olmalı.

You must keep this machine free from dust. - Bu makineyi tozdan uzak tutmalısınız.

uzak
(Askeri) deep
uzak
(Pisikoloji, Ruhbilim) distal
uzak
out-of-the-way

Nobody ever comes to see us in this out-of-the-way village. - Bu uzak köyde hiç kimse asla bizi görmeye gelmez.

uzak
a long way off
uzak
outside

Fadil's job kept him removed from the outside world. - Fadıl'ın görevi onu dış dünyadan uzak tuttu.

uzak
distance place
uzak
distent
uzak
off the beaten track
uzak
at a distance, faraway
uzak
tele

The invention of the telephone made it possible to communicate with people far away. - Telefonun icadı, uzak mesafelerdeki insanlarla haberleşmeyi mümkün hale getirdi.

I was a telemarketer for about a week. - Ben yaklaşık bir hafta boyunca uzaktan pazarlamacıydım.

uzak
out of reach
Uzak
remoteness
uzak
trap
uzak
from far
daha uzağa
farther

We cannot go any farther without a rest. - Biz dinlenmeden daha uzağa gidemeyiz.

I can walk no farther. - Daha uzağa yürüyemem.

en uzağa
farthest
ne kadar uzağa
how far?
o atışla topu ne kadar uzağa attınız
How far did you hit the ball with that stroke
uzak
(someone) who has no talent at all for; (someone) who is unable to (do something)
uzak
standoffish
uzak
distant; far, far-off, faraway, remote, off the beaten track, out-of-the-way; improbable, unlikely, outside; distance place
uzak
aloof

He always stands aloof from the masses. - O her zaman kitlelerden uzak duruyor.

uzak
distant, remote, far, faraway, far-off
uzak
recluse
uzak
distance

It happened that I saw my friend walking in the distance. - Tesadüfen arkadaşımın uzakta yürüdüğünü gördüm.

She heard a dog barking in the distance. - O, uzakta bir köpek havlaması duydu.

uzak
out of the way

With his mother out of the way, Duke was able to proceed with his plan to embezzle the money from the company. - Yoldan uzakta bulunan annesi ile birlikte, Duke şirketinden zimmetine para geçirme planına devam edebildi.

Keep out of the way, please. - Yoldan uzak durun, lütfen.

uzak
insofar
uzak
unlikely, improbable
uzak
outlandish
uzak
back

I'd stand back if I were you. - Terinde olsam uzak dururum.

Give me back the TV remote. - TV uzaktan kumandasını bana geri ver.

uzak
(someone, something) who or which has nothing to do with, who or which has no connection with
uzak
outoftheway
uzak
cool

Please store in a cool and dry place, out of direct sunlight. - Lütfen doğrudan güneş ışığından uzakta, serin ve kuru bir yerde saklayın.

uzak
wide

You're wide of the mark. - Sizin tahmin hedeften uzak.

uzak
removed

The injured were removed from the scene. - Yaralı, olay yerinden uzaklaştırıldı.

Fadil's job kept him removed from the outside world. - Fadıl'ın görevi onu dış dünyadan uzak tuttu.

Турецкий язык - Турецкий язык

Определение uzağa в Турецкий язык Турецкий язык словарь

uzaktan uzağa
Çok uzaktan (duyulan)
uzaktan uzağa
İlgisi az olan
uzaktan uzağa
Biraz, az buçuk, tam değil
Uzak
(Osmanlı Dönemi) TAMİS
Uzak
ırak
Uzak
dür
Uzak
münezzeh
Uzak
(Osmanlı Dönemi) ŞESU'
Uzak
(Osmanlı Dönemi) SAHİK
Uzak
finnari
Uzak
baide
Uzak
(Osmanlı Dönemi) HACUN
Uzak
(Osmanlı Dönemi) IRÂK
uzak
Gidilmesi çok süren, çok ötelerde bulunan, ırak, yakın karşıtı: "Muallâ, uzaklardan bir ses duyar gibi oldu."- P. Safa
uzak
İhtimali az olan
uzak
Arada çok zaman bulunan
uzak
Eli, gücü veya hükmü yetişmez. İhtimali az olan
uzak
Ayrı, birbiriyle yakın ilgisi olmayan
uzak
Nuri Bilge Ceylan'ın, 2002 Antalya Film Festivali'nde en iyi film ödülünü kazanan filmi
uzak
Nuri Bilge Ceylan'ın bir filmi
uzak
Uzak yer
uzak
Gidilmesi çok süren, çok ötelerde bulunan, ırak, yakın karşıtı
uzak
Eli, gücü veya hükmü yetişmez
uzak
Ayrı, birbiriyle yakın ilgisi olmayan: "Ne iyi!Sizinle birlikte uzak şeylerden bahsedebileceğiz."- P. Safa
uzak
(Osmanlı Dönemi) baîd