Tom cüzdanını konsolun üstüne koydu.
- Tom put his wallet on top of the dresser.
Bu kitabı diğerlerinin üstüne koy.
- Put this book on top of the others.
Deprem vurduğunda masanın üstündeki her şey tıkırdamaya başladı.
- Everything on top of the table started rattling when the earthquake hit.
Kedi masanın üstünde oturuyor.
- The cat is sitting on top of the table.
Dağın tepesindeki hava çok inceydi.
- The air on top of the mountain was very thin.
Ne zaman bir dağın tepesinde olsam kendimi minnettar hissediyorum.
- Whenever I'm on top of a mountain, I feel grateful.
O, kağıtları katladı ve masanın üzerine attı.
- He folded the papers and threw them onto the table.
Suçu başkalarının üzerine atıyor sadece.
- He is just passing the blame onto others.
Tom torbanın içindekileri masanın üstüne boşalttı.
- Tom emptied the contents of the sack onto the table.
Dersten sonra sandalyeleri masaların üstüne koymayı unutmayın.
- Remember to put the chairs onto the tables after the lesson.
I have sorted out the problems and am now on top of the situation.
. . and on top of all that, I got a puncture!.