Sami'nin ödenmemiş faturaları biriktiriyordu.
- Sami's unpaid bills were piling up.
Tom'un tam bir deste ödenmemiş park biletleri var.
- Tom has a whole pile of unpaid parking tickets.
Burada çalışan insanların çoğu, ücretsiz gönüllülerdir.
- Most of the people working here are unpaid volunteers.
O, 200 saat ücretsiz çalışma cezasına çarptırıldı.
- He was sentenced to 200 hours of unpaid work.