Hope, not fear, is the creative principle in human affairs.
- Korku değil, umut insan ilişkilerinde yaratıcı ilkedir.
Your students have given us new hope.
- Öğrencileriniz bize yeni umut verdi.
I had great expectations for Tom.
- Tom için büyük umutlarım vardı.
The prospects aren't very bright.
- Umutlar çok parlak değil.
They were sanguine about the company's prospects.
- Onlar şirketin umutları hakkında iyimserdi.
There are numerous reasons to be hopeful.
- Umutlu olmak için çok sayıda sebep var.
We remain hopeful that Tom will recover.
- Tom'un iyileşeceğine dair hâlâ umutluyuz.
To hope is better than to despair.
- Umutlanmak umutsuzluktan iyidir.
I guess it was too much to hope for.
- Sanırım bu umut etmek için çok fazlaydı.
I guess it was too much to hope for.
- Sanırım bu umut etmek için çok fazlaydı.
That would be terribly disappointing.
- Bu son derece umut kırıcı olurdu.
Sami was a promising cardiologist.
- Sami umut veren bir kardiyologdu.
He's a very promising young man.
- O, çok umut verici genç bir adamdır.
Keep track of everything that looks promising.
- Umut verici görünen her şeyi takip edin.
I guess it was too much to hope for.
- Sanırım bu umut etmek için çok fazlaydı.
You shouldn't give up, because there is always a light at the end of the tunnel.