Actually, I do have one small complaint.
- Aslında, ufak bir şikayetim var.
During the vacation my sister and I stayed at a small village at the foot of Mt. Fuji.
- Kız kardeşim ve ben tatilde Fuji Dağı'nın dibindeki ufak bir köyde kaldık.
I have a little present for you.
- Sana ufak bir hediyem var.
There is little hope that he will succeed.
- Onun başarılı olacağına dair ufak bir umut var.
Dan survived with minor injuries.
- Dan ufak yaralarla kurtuldu.
Tom was involved in a minor accident.
- Tom ufak bir kazaya karıştı.
I am grudged even the least bit of happiness.
- En ufak mutluluk bile bana çok görülüyor.
Tom is petty, isn't he?
- Tom ufak tefek, değil mi?
I don't have the slightest idea what to do.
- Ne yapacağıma dair en ufak bir fikrim yok.
Recently I get annoyed at the slightest thing he says.
- Son zamanlarda söylediği en ufak şeye bile sinirlenir oldum.