We have small chance to win.
- Kazanmak için ufak bir şansımız var.
There is a small garden in front of my house.
- Evimin önünde ufak bir bahçe var.
He made a little statue out of soft clay.
- O yumuşak kilden ufak bir heykel yaptı.
I have a little present for you.
- Sana ufak bir hediyem var.
The exhibition caused a minor scandal.
- Sergi ufak bir skandala neden oldu.
Tom received minor injuries.
- Tom ufak yaralar aldı.
I am grudged even the least bit of happiness.
- En ufak mutluluk bile bana çok görülüyor.
Tom is petty, isn't he?
- Tom ufak tefek, değil mi?
I haven't the slightest idea.
- En ufak bir fikrim bile yok.
Without the slightest doubt, the dream was a memory from a previous life.
- En ufak bir şüphe olmadan, rüya daha önceki hayattan bir hatıraydı.