Çocuklarını dürüst yetiştirdi.
- She brought up her children to be truthful.
Peter dürüst bir adam
- Peter is a truthful man.
Bütün sorularımı doğru olarak cevaplamak niyetinde misin?
- Do you intend to answer all my questions truthfully?
Mümkün olduğu kadar doğru olmak istiyorum.
- I want to be as truthful as possible.
Sami doğrucu bir insan değildi.
- Sami wasn't a truthful person.
Doğrucu olmaya çalışıyordum.
- I was trying to be truthful.
Gerçekten cevap vereceksin, değil mi?
- You will answer truthfully, won't you?
Onun gerçekçi olduğunu sanmıyorum.
- I don't think he is truthful.
Bana göz göre göre yalan söylemeyi sürdürürken benden doğru sözlü olmamı bekleme.
- Don't expect me to be truthful when you keep lying to me so blatantly.
Tom doğru sözlü olmalı.
- Tom has to be truthful.
Tom gerçeğe uygun davranıyor, değil mi?
- Tom is being truthful, isn't he?
Gerçekten cevap vereceksin, değil mi?
- You will answer truthfully, won't you?
Ona hakikati söyletmekte başarılı oldu.
- She succeeded in getting him to tell the truth.
Rüyalar hakikati söyler.
- Dreams tell the truth.
Gerçek onlara söyleniliyormuydu?
- Were they being told the truth?
Söylenenlere göre, o gerçek.
- By all accounts, it is truth.
Doğruluk mu cesaret mi oynayalım.
- Let's play truth or dare.
Bunda doğruluk payı olabilir.
- There may be some truth to this.
Doğrusunu söylemek gerekirse, ben şiddet filmlerinden bıktım.
- To tell the truth, I'm tired of violent movies.
Eğer yapmadığım bir şey için ailem beni cezalandırdıysa , onlara doğruları söylerdim ve benim masumiyetle ilgili onları ikna etmeye çalışırdım.
- If my parents punished me for something I didn't do, I would tell them the truth and try to convince them of my innocence.
Ona hakikati söyletmekte başarılı oldu.
- She succeeded in getting him to tell the truth.
Rüyalar hakikati söyler.
- Dreams tell the truth.
Gerçekten cevap vereceksin, değil mi?
- You will answer truthfully, won't you?
Bütün sorularımı doğru olarak cevaplamak niyetinde misin?
- Do you intend to answer all my questions truthfully?
Birçok gerçekler ama yalnızca tek gerçeklik vardır.
- There are many truths, but only one reality.
Gerçeklik ve gerçek arasındaki fark nedir?
- What is the difference between reality and truth?
Tom gerçekten gerçeği Mary'ye söylemeli.
- Tom really needs to tell Mary the truth.
Biz gerçekten bir şey bilmiyoruz; gerçek derinde yatıyor.
- But we know nothing really; for truth lies deep down.
There was some truth in his statement that he had no other choice.
Truth to one's own feelings is all-important in life.
Hunger and jealousy are just eternal truths of human existence.
Alcoholism and redemption led me finally to truth.
Truthfully, I didn't suspect a thing.
I'm sure that's true.
- I'm sure that is the truth.