trouble, inconvenience

listen to the pronunciation of trouble, inconvenience
Английский Язык - Турецкий язык

Определение trouble, inconvenience в Английский Язык Турецкий язык словарь

bother
{f} dert vermek
bother
{f} can sıkmak
bother
{f} sıkmak

Tom Mary'nin canını sıkmak istemiyordu. - Tom didn't want to bother Mary.

Tom'a canımı sıkmaktan vazgeçmesini söyledim. - I told Tom to quit bothering me.

bother
canını sıkmak

Tom Mary'nin canını sıkmak istemiyordu. - Tom didn't want to bother Mary.

bother
{f} sinir bozmak
bother
{i} dert
bother
zahmet

Sabah 4:00'te beni uyandırmak için zahmet etmeyin. Yarın balık tutmaya gitmeyi planlamıyorum. - Don't bother waking me up at 4:00 a.m. I don't plan to go fishing tomorrow.

Tom Mary'nin tavsiyesini dinleme zahmetinde bulunmadı. - Tom didn't bother to listen to Mary's advice.

bother
rahatsızlık vermek
bother
rahatını bozmak
bother
{f} rahatsız et

Tom artık seni rahatsız etmeyecektir. - Tom won't bother you anymore.

Tom, Mary çalışırken rahatsız etmemek için daha dikkatli olmalıdır. - Tom should be more careful not to bother Mary while she's working.

bother
(with/about ile) zahmet etmek
bother
zahmete girmek
bother
rahatsız olmak

Rahatsız olmak istemiyorum. - We don't want to be a bother.

bother
rahatsız etmek

Seni rahatsız etmek istemedim. - I didn't want to bother you.

Tom Mary'yi çalışırken rahatsız etmek istemedi. - Tom didn't want to bother Mary while she was studying.

bother
{f} baş belâsı olmak
bother
sıkıntı vermek
bother
{f} daraltmak
bother
(isim) sıkıntı, dert, zahmet, baş belâsı
bother
allah'ın belâsı
Английский Язык - Английский Язык
bother
trouble, inconvenience
Избранное