The soil here is fertile.
- Buradaki toprak verimlidir.
Nothing seems to grow in this soil.
- Bu toprakta bir şey yetişmez gibi görünüyor.
About one third of the earth's surface is land.
- Yaklaşık olarak dünya yüzeyinin üçte biri topraktır.
They debated land reform but never carried it out.
- Toprak reformunu tartıştılar ama asla uygulayamadılar.
The treaty did not ban nuclear tests under the ground.
- Antlaşma toprak altındaki nükleer denemeleri yasaklamadı.
We're on unfamiliar ground here.
- Burada yabancı bir topraktayız.
The earth became red with blood.
- Toprak kandan dolayı kırmızıya döndü.
Petrichor - (noun) the earthy scent when rain falls on dry soil; the smell of earth after rain.
- Petrichor - kuru toprağa yağmur düştüğünde dünyevi koku; yağmurdan sonra toprak kokusu.
Armies invaded and conquered the enemy territory.
- Ordular düşman topraklarını istila ve fethettiler.
They increased the territory of the empire.
- Onlar imparatorluğun topraklarını genişletti.
The territory of the country Curacao consists of the islands Curacao and Little Curacao.
- Curaçao ülkesinin toprakları, Curaçao ve Little Curacao adalarından oluşur.
The four basic elements are Earth, Air, Fire and Water.
- Dört temel öge toprak, hava ateş ve sudur.
Aristotle believed that everything on Earth was made from four elements: earth, air, fire and water.
- Aristoteles dünyadaki her şeyin dört elementten yapılmış olduğuna inanıyordu: toprak, hava, ateş ve su.
Park Street used to be a dirt road.
- Park caddesi toprak bir yoldu.