My computer is connected to a properly grounded outlet.
- Bilgisayarım doğru şekilde topraklanmış bir prize bağlı.
My computer is connected to a properly grounded outlet.
- Bilgisayarım doğru şekilde topraklanmış bir prize bağlı.
Cover the seeds with a little earth.
- Tohumları biraz toprakla örtün.
The air is soft, the soil moist.
- Hava yumuşak ve toprak nemli.
Nothing seems to grow in this soil.
- Bu toprakta bir şey yetişmez gibi görünüyor.
This house and this land are mine.
- Bu ev ve bu topraklar benim!
Low-lying lands will flood. This means that people will be left homeless and their crops will be destroyed by the salt water.
- Deniz seviyesinin altında olan toprakları su basacak. Bu, insanların evsiz kalması ve ürünlerinin tuzlu su tarafından tahrip edileceği anlamına gelir.
We're on unfamiliar ground here.
- Burada yabancı bir topraktayız.
The treaty did not ban nuclear tests under the ground.
- Antlaşma toprak altındaki nükleer denemeleri yasaklamadı.
The scent of earth after rain is called petrichor.
- Yağmur sonrası topraktan gelen hoş kokuya petrikor denir.
Petrichor - (noun) the earthy scent when rain falls on dry soil; the smell of earth after rain.
- Petrichor - kuru toprağa yağmur düştüğünde dünyevi koku; yağmurdan sonra toprak kokusu.
He wanted even more territory.
- Hatta o daha çok toprak istedi.
The commanding officer led his army into enemy territory.
- Birlik komutanı ordusunu düşman topraklarına götürdü.
The territory of the country Curacao consists of the islands Curacao and Little Curacao.
- Curaçao ülkesinin toprakları, Curaçao ve Little Curacao adalarından oluşur.
According to the Chinese, the five elements are metal, earth, fire, water and wood.
- Çinlilere göre beş element, metal, toprak, ateş, su ve odundur.
Aristotle believed that everything on Earth was made from four elements: earth, air, fire and water.
- Aristoteles dünyadaki her şeyin dört elementten yapılmış olduğuna inanıyordu: toprak, hava, ateş ve su.
Park Street used to be a dirt road.
- Park caddesi toprak bir yoldu.