I'm a libertarian, but John here is a communitarian.
This book takes a communitarian approach to ethics.
Prior to the modern age, most human societies were communitarian.
She is a community activist.
- O bir topluluk aktivisti.
The flood caused a crisis for their community.
- Sel toplulukları için bir krize neden oldu.
Luciano might have the crowd behind him, but he's still wet behind the ears.
- Luciano'nun arkasında topluluk olabilir fakat o hâlâ acemi bir çaylak.
The game drew a good crowd.
- Oyun iyi bir topluluk çekti.
There is a black sheep in every flock.
- Her toplulukta bir yüz karası vardır.
Imperialism is an ideology and practice of powerful groups trying to secure or expand their privileges via dominating other groups.
- Emperyalizm, güçlü zümrelerin başka topluluklara hükmederek imtiyazlarını koruyup genişletmeye çalıştığı ideoloji ve pratiktir.
Groups are a good way to share an interest with either a small community or the whole world.
- Gruplar ya küçük bir toplulukla ya da tüm dünya ile bir ilgi paylaşmak için iyi bir yoldur.
Twelve musicians constitute the society.
- On iki müzisyen bir topluluk oluşturdu.