Sadece Çince dilini değil ama aynı zamanda ülkenin kendisi hakkında da bir şeyler öğrendim.
- What I have learnt is not just the Chinese language, but something about the country itself as well.
Tom sadece Mary'yi değil aynı zamanda Alice'i de sever.
- Tom likes not only Mary but Alice as well.
Keşke hala eskiden olduğu gibi yüzebilsem.
- I wish I could still swim as well as I used to.
Ona sadece tavsiye vermedim ayrıca bir bisiklet de verdim.
- I didn't only give him advice, but a bicycle as well.
Mary mükemmel bir Fransızca biliyor. Ayrıca akıcı Almanca da biliyor.
- Mary speaks perfect French. She speaks fluent German as well.
Ne var ki aksi de her zaman doğrudur.
- And yet, the contrary is always true as well.
Kimse bunu benim yapabildiğim kadar iyi yapamaz, Tom bile.
- Nobody can do that as well as I can, not even Tom.
Kimse bunu benim kadar iyi yapamaz, Tom bile
- Nobody can do that as well as me, not even Tom.
They might as well walk as drive in this traffic.