Cevabı çok isabetliydi.
- His answer is to the point.
Onun konuşması kısa ve isabetliydi.
- His speech was short and to the point.
Onun konuşması tam yerindeydi.
- His speech was to the point.
Uçak kalkış noktasındaydı.
- The plane was on the point of taking off.
O güzel uçlu bir kurşun kalem kullanır.
- He uses a pencil with a fine point.
Göl bu noktada en derindir.
- The lake is deepest at this point.
Herkesin hem güçlü hem de zayıf noktaları vardır.
- Everyone has both strong and weak points.
Son olarak, on iki puan Estonya'ya!
- And finally, twelve points to Estonia!
Takımımız iki puan öndedir.
- Our team is two points ahead.
İnsanları parmakla göstermek toplumsal açıdan kabul edilebilir bir şey değildir.
- It is not socially acceptable to point at people.
Başkalarını göstermek kabalıktır.
- It's not polite to point at others.
İnsanları işaret etmek kalabalıktır.
- It is rude to point at people.
Başka insanların hatalarını işaret etmekte belli bir zevk var.
- There is a certain pleasure in pointing out other people's errors.
Ben o konuda zorunlu olarak seninle aynı fikirde olamam.
- I can't necessarily agree with you on that point.
Ben bu konuda seninle aynı fikirde olamam.
- I can't go along with you on that point.
Cevap ana fikirden uzaktır.
- The answer misses the point.
Tom bazı sorunlara işaret etti.
- Tom pointed out some problems.
Tom dağlara doğru işaret etti.
- Tom pointed towards the mountain.
O silahı bana doğrultmak istemiyorsun.
- You don't want to point that gun at me.
Onu yapmada amaç nedir?
- What's the point in doing that?
Kusura bakmayın ama, onların her ikisinin mantıklı amaçları var.
- With all due respect, I think they both had valid points.
Ben özellikle bu konuyu vurgulamak istiyorum.
- I want to emphasize this point in particular.
Öğretmen özellikle o noktaya vurgu yaptı.
- The teacher particularly emphasized that point.
Ben o hususta size katılamam.
- I can't agree with you on that point.
Bu hususta seninle aynı fikirde değilim.
- I don't agree with you on this point.
İngilizcede, virgül yerine bir ondalık nokta kullanırız.
- In English, we use a decimal point instead of a comma.
Pusula kuzeyi gösterir.
- The compass points to the north.
Pusula kuzeyi gösterir.
- Compasses point north.
Tom arka kapıyı işaret etti.
- Tom pointed to the back door.
Tom parmaklarını şakırdattı ve kapıyı gösterdi.
- Tom snapped his fingers and pointed to the door.
Başka insanların hatalarını işaret etmekte belli bir zevk var.
- There is a certain pleasure in pointing out other people's errors.
Başkalarını işaret etmek kabalıktır.
- It is rude to point at others.
Onun söylediği kısa ve isabetliydi.
- What he said was brief and to the point.
Onun açıklaması tam isabetliydi.
- Her explanation was to the point.
Yememenin yararı nedir?
- What's the point of not eating?
Sana bunun yararsız olmadığını söyledim.
- I told you it wasn't pointless.
Ben o noktada durumun tehlikesini fark ettim.
- At that point I realized the danger of the situation.
Durum ya batarsın ya da çıkarsın noktasına geldi.
- The situation has come to the point where we either sink or swim.
Tom yere işaret etti.
- Tom pointed to the ground.
Sanırım Tom bir yerde vazgeçecektir.
- I assume that at some point Tom will just give up.
Normal şartlar altında, suyun kaynama sıcaklığı 100 santigrat derece.
- Under normal conditions, the boiling point of water is 100 degrees Celsius.
Bu son derece önemli bir konu.
- This is an extremely important point.
Burada olmamızın nedeni ne?
- What's the point of us being here?
Neden bunu yapmak zorundayım? Anlamı ne?
- Why do I have to do this? What's the point?
Sanırım konuyu anlamadın.
- I think you've missed the point.
Siz insanları anlamıyorum.
- I don't see your point.
Bakış açına hepimiz ilgi duyardık.
- We'd all be interested in your point of view.
Öğretmen özellikle o noktaya vurgu yaptı.
- The teacher particularly emphasized that point.
Ben özellikle bu konuyu vurgulamak istiyorum.
- I want to emphasize this point in particular.
Mesele gerçekten o değil, değil mi?
- That's really not the point, is it?
Bence asıl meseleyi gözden kaçırıyorsunuz.
- I think you're missing the point.
Bu konuda Tom pek de haksız sayılmaz.
- Tom has a point here.
His letter was short and to the point.
It's rude to point at other people.
UK An electric power socket.
If he asks for food, point him toward the refrigerator.
cricket A fielding position square of the wicket on the off side, between gully and cover.
... very very fair point but the danger is that actually people fell in love with ...
... made the point on the slide. ...