Tom'un bir yat almaya gücü yetmez.
- Tom can't afford to buy a yacht.
Tom'un böylesine pahalı bir gerdanlığı almaya asla gücü yetmedi.
- Tom could never afford to buy such an expensive necklace.
We cannot afford to disbelieve a friend, our child or our spouse when they are actually telling the truth, and so we err on the side of beleiving the liar.
bir arkadaşımız, çocuğumuz, eşimiz gerçeği söylediğinde onlara inanmamayı kaldıramayız, ve bu ned.
Karşılayamayacağımız bir lüks.
- It's a luxury we can't afford.
Sami bunu karşılayamaz.
- Sami can't afford this.