Tom'un kazanmasına izin vermek zorunda kaldım.
- I had to let Tom win.
Biraz temiz havanın girmesine izin vermek için pencereyi açtım.
- I opened the window to let in some fresh air.
Bunun çalışmalarınıza engel olmasına izin vermeyin.
- Don't let this interfere with your studies.
Bunun gelecekte tekrar olmasını engelleyebileceğimiz yollar hakkında konuşalım.
- Let's talk about ways that we might prevent this from happening again in the future.
Tom köpeği bırakmak için arka kapıyı açtı.
- Tom opened the back door to let the dog out.
Onu sıkıca tuttu ve hiç bırakmak istemedi.
- She held him tightly and never wanted to let go.
Kimin birinci olduğuna karar vermek için kura çekelim.
- Let's draw lots to decide who goes first.
Onların geçmesine izin vermek için kenarda durdum.
- I stood aside to let them pass.
Eski aşk mektuplarını şevkatle gösterdi.
- She cherished his old love letters.
Eskiden yaptığımız gibi parkta yemek yiyelim.
- Let's eat in the park like we used to.