Tom'u bizimle gelmesi için ikna etmek gerçekte imkansız olurdu.
- It would be virtually impossible to convince Tom to come along with us.
John'u ikna etmek zordur.
- It is hard to convince John.
Eğer yapmadığım bir şey için ailem beni cezalandırdıysa , onlara doğruları söylerdim ve benim masumiyetle ilgili onları ikna etmeye çalışırdım.
- If my parents punished me for something I didn't do, I would tell them the truth and try to convince them of my innocence.
Tom, John'un masum olduğu konusunda Mary'yi ikna etti.
- Tom convinced Mary that John was innocent.