Bana ders anlatmak zorunda değilsin.
- You don't have to lecture me.
Ders iki bölümden oluşuyor; biri teorik, diğeri pratik.
- The lecture is composed by two parts, one theoretical, the other practical.
Çok az sayıda kişi derse geldi.
- Few people came to the lecture.
Çok sayıda öğrenci konferansta hazır bulundu.
- Many students were present at the lecture.
Onun Waseda'daki son konferansı evi aşağı indirdi.
- His last lecture at Waseda brought down the house.
Senin tarafından ders verilmem gerekmiyor.
- I don't need to be lectured by you.
Ben edebiyat üzerine ders vereceğim.
- I will lecture on literature.
Sadece örgütlenmemiş okutmanlardan nefret etmiyor musunuz?
- Don't you just hate unorganized lecturers?
Okutman döndüğünde o gizlice sınıftan kaçtı.
- When the lecturer turned round, he sneaked out of the classroom.
... lecture the inability to make a comparison can be actually disastrous ...
... And they've done the same lecture 20 years in a row, ...