Onu ikna etmekte başarısız olduk.
- We failed to persuade him.
O, onu ikna etmek için elinden geleni yaptı.
- She did her best to persuade him.
Satış elemanı elbiseyi alması için onu ikna etti.
- The salesperson persuaded her to buy the dress.
Onu partiye gitmeye ikna ettim.
- I persuaded him to go to the party.
Sanırım Tom yardım için ikna edilebilirdi.
- I think Tom could be persuaded to help.
Bir ya da iki şarkı söylemek için ikna edilebilirim.
- I could be persuaded to sing a song or two.