Acele etmek zorunda olmadığımızı söyledim.
- I said we don't have to hurry.
Acele etmek zorunda değilsiniz.
- You don't have to hurry.
Acele et, yoksa son treni kaçıracaksın.
- Hurry up, or you will be late for the last train.
Eve gitmek için acelesi vardı.
- She was in a hurry to go home.
John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
- John was in such a hurry that he had no time for talking.
Misafirlerimiz bir telaş içindeler.
- Our guests are in a hurry.
Acele et, yoksa son treni kaçıracaksın.
- Hurry up, or you will be late for the last train.
Acele et, yoksa treni kaçıracaksın.
- Hurry up, or you'll miss the train.
İşi hızlandırmak zorunda kaldım.
- I had to hurry the work.