Şehrimiz aktif bir fay hattı üzerindedir.
- Our city sits on an active fault.
Gözetlemede muhtemelen büyük bir hata olduğunu zannediyorum.
- I think that it likely that there was a major fault in the lookout.
İnsanlar genellikle kendi hataları fark etmezler.
- People often don't notice their own faults.
Elektrik sisteminde bir arıza var.
- There is a fault in the electrical system.
Evet, bilgisayar arızalıdır.
- Yes, the computer is faulty.
Tüm kusurlarına rağmen, Tom temel ahlak anlayışına sahipti.
- For all his faults, Tom had a fundamental sense of decency.
Onda kusur bulduğun için zalimsin.
- It is cruel of you to find fault with her.
Sen kabahatli değildin.
- You weren't at fault.
O, hep işleri yapma tarzımla ilgili hata bulur.
- She always finds fault with the way I do things.
Hata bulma, bir çözüm bul.
- Don't find fault, find a remedy.
Kaza için seni suçlamıyorum, senin hatan değildi.
- I don't blame you for the accident; it was not your fault.
Herkesin suçu kimsenin hatası değildir.
- Everybody's fault is nobody's fault.
Her şeye ve herkese bir kusur buluyor.
- She finds fault with everything and everyone.
Bilim adamlarına göre yaygın bir hata her problemin teknik bir çözümü var olduğuna yanlışlıkla inanmaktır.
- A fault common to scientists is mistakenly believing that every problem has a technical solution.
O benim hatam. Yanlış bir şey yapmadın.
- It's my fault. You haven't done anything wrong.
Tom yanlış bir şey yapmadığını ve bunun onun hatası olmadığını söyledi.
- Tom said that he did nothing wrong and that it wasn't his fault.
I am trusting to a fault.
... THIS IS ALL MY FAULT. ...
... It's actually our fault. ...