En kötüsünü beklemek zorundayız.
- We have to expect the worst.
Ara sıra bunun olmasını beklemek zorundasın.
- You have to expect that to happen once in a while.
Soruna farklı bir bakış açısından bakalım.
- Let's look at the problem from a different point of view.
Tom, John'un Mary'ye bakış tarzını sevmiyor.
- Tom doesn't like the way John looks at Mary.
Okula geç kalan öğrencilerin sayısı beklediğimden çok daha azdı.
- The number of students who were late for school was much smaller than I had expected.
Çok fazla şey bekleme.
- Don't expect too much.
O kendini daha uzun göstermek için yüksek topuklu ayakkabılar giyiyor.
- She wears high heels to make herself look taller.
Arkadaşım 18'indeymiş gibi göstermek için kimliğinde oynama yaptı.
- My friend doctored his ID to make it look like he was 18.
Oraya git ve daha fazla talimat bekle.
- Go over there, and await further instructions.
Tom duruşmayı beklerken hapistedir.
- Tom is in jail, awaiting trial.
Sözlükte o sözcüğe bakın.
- Look that word up in the dictionary.
O güzel küçük kıza bakın.
- Look at that pretty little girl.
I expect that the troops will be defeated.
Let's in, and there expect their coming.
You are expected to get the task done by the end of next week.
... to them, we expect you to act responsibly, ...
... I don't expect to be paid for it. ...