Tom köşedeki küçük yerin yemek yemek için iyi bir yer olabileceğini düşündü.
- Tom thought the little place on the corner might be a good place to eat.
Tom yemek yemek için dışarı çıkmamızı önerdi.
- Tom suggested that we go out to eat.
Onların bana servis ettiklerini yemekten başka seçeneğim yok.
- I have no choice but to eat what they serve me.
Karpuz yemekten hoşlanırım.
- I like to eat watermelon.
Tom köşedeki küçük yerin yemek yemek için iyi bir yer olabileceğini düşündü.
- Tom thought the little place on the corner might be a good place to eat.
Tom otelin arkasındaki küçük restoranda yemek yemek istedi.
- Tom wanted to eat at the small restaurant behind the hotel.
Mame kahve çekirdeklerini öğütmek için kahve değirmeni kullanır.
- Mame uses a coffee mill to grind coffee beans.
Balık yemekten hoşlanır mısın?
- Do you like eating fish?
Çalışmak istemeyen, yemek de yemesin.
- If anyone is not willing to work, then he is not to eat, either.
Yemek için fazla yiyecekleri yoktu.
- They did not have much food to eat.
Hangi yiyecekleri, eğer varsa, yemekten kaçınırsınız?
- What foods, if any, do you avoid eating?
Tom'un canı çok yemek yemek istemiyordu.
- Tom didn't feel much like eating.
Ben genellikle çok yemek yemekten kaçınırım.
- I usually avoid eating meal too much.
Eh, brah, let's go grind.
What’s eating you?.
Don’t disturb me now; can't you see that I’m eating?.
This project is eating up all the money.
The video game in the corner just ate my quarter.
What time do we eat this evening?.
The strong acid eats through the metal.
The soup that eats like a meal.
I have to have him in court tomorrow, if he doesn't show up, I forfeit the bond and I have to eat the $300,000 - From the movie Midnight Run.
Eat me!.
John is late for the meeting because the photocopier ate his report.
... are very slow down to my collection is wouldn't eat style represents a ...
... Although, I'd probably eat my words if I was really ...