O güzel uçlu bir kurşun kalem kullanır.
- He uses a pencil with a fine point.
Uçak kalkış noktasındaydı.
- The plane was on the point of taking off.
Biz iki puanla kaybetti.
- We lost by two points.
Takımımız iki puan öndedir.
- Our team is two points ahead.
İngilizcede, virgül yerine bir ondalık nokta kullanırız.
- In English, we use a decimal point instead of a comma.
Ben bu konuda seninle aynı fikirde olamam.
- I can't go along with you on that point.
Konuşmasının konusunu anlayamadım.
- I couldn't get the point of his speech.
Durum ya batarsın ya da çıkarsın noktasına geldi.
- The situation has come to the point where we either sink or swim.
Bir kişinin bir şeye bakma tarzı onun durumuna bağlıdır.
- One's point of view depends on the point where one sits.
Bu son derece önemli bir konu.
- This is an extremely important point.
Normal şartlar altında, suyun kaynama sıcaklığı 100 santigrat derece.
- Under normal conditions, the boiling point of water is 100 degrees Celsius.
İnsanları parmakla göstermek toplumsal açıdan kabul edilebilir bir şey değildir.
- It is not socially acceptable to point at people.
İnsanları parmakla göstermek kabalıktır.
- It is bad manners to point at people.
Senin hatalarını belirttikleri nedeniyle düşmanlarını sev.
- Love your enemies, for they point out your mistakes.
Neden bunu yapmak zorundayım? Anlamı ne?
- Why do I have to do this? What's the point?
Sanırım Tom bir yerde vazgeçecektir.
- I assume that at some point Tom will just give up.
Tom Mary'nin durduğu yeri gösterdi.
- Tom pointed to where Mary was standing.
If he asks for food, point him toward the refrigerator.