Onun teklifini reddetmek zorunda kaldım.
- I had to refuse her offer.
Maalesef reddetmek zorundayım.
- I'm afraid I have to refuse.
Onun teklifini reddetti.
- She refused his offer.
Rosa Parks, beyaz bir yolcuya koltuğunu bırakmayı reddetti.
- Rosa Parks refused to give up her seat for a white passenger.
Ben artık o kızla kazları gütmeyi reddediyorum.
- I refuse to herd geese any longer with that girl.
Artık sana itaat etmeyi reddediyorum.
- I refuse to obey you any longer.
I asked the star if I could have her autograph, but she refused.