Sizi neşelendirmek için uğraşıyorum.
- I'm trying to cheer you up.
Çocuk muhtemelen ebeveynlerini neşelendirmek için yalan söyledi.
- The boy told a lie, probably to cheer up his parents.
O her zaman neşeli ve güler yüzlüdür.
- She is always cheerful and smiling.
Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
- Cheer up! It will soon come out all right.
Onun treni geçerken, onlar tezahürat yaptı.
- They cheered as his train passed.
Gidip tezahürat yapmak istiyorum.
- I want to go and cheer.
Annem, kaygısız, neşeli ve iyi huyludur.
- My mother is carefree, cheerful and good-natured.
Tom Mary'yi neşelendirmeye çalıştı.
- Tom tried to cheer Mary up.
Üzgündüm ama Tom beni neşelendirdi.
- I was sad, but Tom cheered me up.
Arkadaşıma kupa verildiği zaman sevinçle bağırmaktan başka bir şey yapamadım.
- I could not but cheer when my friend was handed the trophy.
Kasaba halkı alkışladı.
- The townspeople cheered.
Astronotlar kendi coşkulu tezahüratları ve alkışlarlarıyla karşılandı.
- The astronauts were greeted by their enthusiastic cheers and applause.
Tom'un biraz teselliye ihtiyacı var.
- Tom needs a little cheering up.
O ona yarın asılacaksın dedi. Bunu duymak kesinlikle onu teselli etmedi.
- They told him: Tomorrow you are to be hanged. Hearing that did not exactly cheer him.
O, iyi haber tarafından keyiflendi.
- He was cheered by the good news.
Bu seni keyiflendirecek.
- This will cheer you up.
on the morne they departed, with wepyng chere, and than every knyght toke the way that hym lyked beste.
A cheer rose from the crowd.
And anon he talked with them, and sayde unto them: be of good chere, it is I, be not afrayed.
... deeper and deeper into the capital cheer region numerous case to disappear ...