Sana bir uyarıda bulunmak için seninle görüşmek zorunda kaldım.
- I had to see you to give you a warning.
Biz herkesi tehlikeyle ilgili uyarmak için bağırdık.
- We shouted in order to warn everyone of the danger.
Keşke uyarılarını dinleseydim.
- I wish I had listened to your warnings.
Biz herkesi tehlikeyle ilgili uyarmak için bağırdık.
- We shouted in order to warn everyone of the danger.
Herkesi uyarmak için önde koştum.
- I ran ahead to warn everybody.
Don't let me catch you running in the corridor again, I warn you.