Korkarım yanlış bir numara çevirdiniz.
- I'm afraid you have dialed a wrong number.
Eğer yanlış yaparsam beni düzelt
- Correct me if I am wrong.
Ona haksızlık ettiğimi düşünüyor.
- She thinks that I wronged her.
Ben sana ne zaman haksızlık ettim?
- When have I ever wronged you?
Bu defa hatalı olan benim gibi görünüyor.
- This time, it looks like it is me who is wrong.
Hatalı olduğunuzu kabul ettiğiniz için çok büyüksünüz.
- It's very big of you to admit you're wrong.
Yanlış yola girmiş olmalıyız.
- We must've taken the wrong road.
Ülke yanlış yolda ilerliyor.
- The country is headed on the wrong track.
Ya sen ya da arkadaşın hatalı.
- Either you or your friend is wrong.
Bu defa hatalı olan benim gibi görünüyor.
- This time, it looks like it is me who is wrong.
Kötü hissediyordum, bu yüzden hastaneye kabul edildim. Fakat bende gerçekten sağlıksız bir şey olmadığı anlaşıldı.
- I felt bad, so I was admitted into the hospital. However, it turned out that there was nothing really wrong with me.
Yanlış zamanda, yanlış yerde.
- The wrong time, the wrong place.
Eğer yanlış yaparsam beni düzelt
- Correct me if I am wrong.
Saatim bozuk gibi görünüyor.
- Something seems to be wrong with my clock.
Daktilomda bir bozukluk var.
- Something is wrong with my typewriter.
Her ikiniz de suçlusunuz.
- You are both in the wrong.
Hata olduğu için kendilerini suçladılar.
- They blamed themselves for being wrong.
Ben senin hakkında yanılmışım gibi görünüyor.
- It seems I was wrong about you.
Ben onlar hakkında yanılmışım gibi görünüyor.
- It seems I was wrong about them.
Geçen hafta deneyimiz kötü geçti.
- Our experiment went wrong last week.
Kötü bir başlangıç yaptık.
- We got off on the wrong foot.
Yanlış zamanda konuşulan bir söz iyilikten çok daha fazla zarar yapabilir.
- A word spoken at the wrong time can do very much more harm than good.
Ben size zarar verdiğim için üzgünüm. Özür dileme. Sen yanlış bir şey, yapmadım, Tom.
- I'm sorry I hurt you. Don't apologize. You didn't do anything wrong, Tom.
Ben yalan söylemenin yanlış olduğunu düşünüyorum.
- I think it's wrong to tell a lie.
Ebeveynler çocuklarına yalan söylemenin yanlış bir şey olduğunu öğretirler.
- Parents teach their children that it's wrong to lie.
Onda fiziksel olarak hiçbir kusur yok.
- There's nothing physically wrong with him.
Kusura bakmayın ama, anlattıklarınızın hiçbir önemi yok.
- Don't take this the wrong way, but what you have related doesn't matter.
Bizi ona haksızlık etmekle suçladı.
- He accused us of wronging him.
Bu sabah yatağın ters tarafından kalkmışsın gibi görünüyor.
- It seems like you got up on the wrong side of the bed this morning.
Tom yatağın ters tarafından kalktı ve bütün gün suratsızdı.
- Tom got up on the wrong side of the bed and has been grouchy all day.
Şimdi haksız olduğumu görebiliyorum.
- I can see now I was wrong.
Tom'un haksız yere suçlandığını düşünüyorum.
- I think Tom has been wrongfully accused.
Evet, cinayetin bir günah olduğunu söyledim ama günahların yanlış olduğunu asla söylemedim.
- Yes, I said that murder is a sin, but I never said that sins are wrong.
Tom bunu yanlış şekilde yapıyor.
- Tom is doing it the wrong way.
Onu yanlış şekilde formüle ettim.
- I formulated it wrongly.
Some of your answers were correct, and some were wrong.
Something is wrong with my cellphone.
Injustice is a heinous wrong.
I spelled several names wrong in my address book.
It is wrong to lie.
... Was something wrong? ...
... that they think that the rest of the world is doing wrong, ...