Paranı ona ödünç vermek senin aptallığın.
- It is stupid of you to lend him your money.
Tom ihtiyacım olan parayı bana ödünç vermek için yeterince nazikti.
- Tom was kind enough to lend me the money I needed.
Kirasını ödeyebilsin diye Tom'a parayı ödünç vermek zorunda kaldım.
- I had to lend Tom money so he could pay his rent.
Öğrencilerden herhangi birine kitaplarımı ödünç vermek istemiyorum.
- I don't lend my books to any of the students.
Arabasını bana ödünç vermesi için annemi ikna ettim.
- I persuaded my mother to lend me her car.
Tom'un Mary'den video kamerasını ona ödünç vermesi için isteme cesareti yok.
- Tom doesn't have the courage to ask Mary to lend him her video camera.
Lütfen bu kalemi bana ödünç ver.
- Please lend me this pen.
Bana bir zımba ödünç verebilir misiniz?
- Can you lend me a stapler?
The long history of the past does not lend itself to a simple black and white interpretation.