Bizim bu evimiz sadece yeniden dekore edildi ve altı aylığına burada yaşamadık.
- This house of ours has just been redecorated, and we haven't lived here for sixth months.
Yaz tatili sırasında sadece dinleneceğim.
- I'm just going to rest during the summer vacation.
Bütün kanunlar adil değildir.
- Not all laws are just.
Onun payını ödememiz adildir.
- It is just that we should pay his share.
Bu yalnızca onun şemsiyesi olmalı.
- This just has to be his umbrella.
Bazıları yalnızca zaman geçsin diye kitap okurlar.
- Some read books just to pass time.
Yolculuk henüz başladı.
- The journey has just begun.
O, Paris'ten henüz döndü.
- He has just come back from Paris.
Biz o konuda her iki tarafa adaletli davranmalıyız.
- We should do justice to both sides on that issue.
Ben onu adaletli yapamam.
- I can't do it justice.
Öyle yapmamın makul olduğunu düşüneceksin.
- You will think it just that I should do so.
Açıklama makul geliyor ama bu sadece tutarlı değil.
- Your explanation sounds plausible, but it just doesn't hold water.
O az önce izinli gitti.
- He's just gone on leave.
Az önce,kurşun onun yanağını sıyırarak geçti.
- The bullet just shaved his cheek.
Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır.
- Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen.
Küçük ev, şimdiye kadar tıpkı altındaki kadar iyi olmasına rağmen,eski püskü görünmeye başladı.
- The small house had come to look shabby, though it was just as good as ever underneath.
Davranışını nasıl haklı gösterebilirsin?
- How can you justify your behavior?
Davranışını haklı çıkar, haydi, bunların hepsi olduğunda orada olmanı haklı çıkar.
- Justify your attitude, come on, justify being there when it all happened.
Aptal! Seni sevdiğini söylediğinde dürüst olmuyor. Hâlâ anlamadın mı? O, tam bir altın arayıcısı.
- Idiot! She's not being honest when she says she loves you. Haven't you figured it out yet? She's just a gold digger.
Bir kelime kullandığımda,Humpty Dumpty ifade etmek için tam benim seçtiğimi o ifade ediyor-ne daha fazla ne daha az dedi.
- When I use a word, Humpty Dumpty said, it means just what I choose it to mean - neither more nor less.
Tom tam gece yarısından önce yatağa doğru gitti.
- Tom crawled into bed just before midnight.
Eğer doğru hatırlıyorsam, Tom arabasını Mary'ye sadece 500 dolara sattı.
- If I remember correctly, Tom sold his car to Mary for just 500 dollars.
Caz ölmedi, sadece komik kokuyor.
- Jazz isn't dead, it just smells funny.
Bizim bu evimiz sadece yeniden dekore edildi ve altı aylığına burada yaşamadık.
- This house of ours has just been redecorated, and we haven't lived here for sixth months.
Bence Tom'un öfkesi sadece bir savunma mekanizması; Yerinde olsam şahsen bunu kabul etmezdim.
- I think Tom's anger is just a defense mechanism; I wouldn't take it personally if I were you.
Ben onu ararken sadece bir dakika yerinde kal.
- Just stay put for a minute while I look for him.
Ben sadece Tom'un Mary ile mantıklı konuşabileceğini düşündüm.
- I just thought Tom might talk some sense into Mary.
O artık mantıklı değil.
- It just doesn't make sense anymore.
Tom testi sadece zar zor geçti.
- Tom just barely passed the test.
Tom kirayı ödemek için yeterli parayı zar zor kazanmayı başardı.
- Tom just barely managed to earn enough money to pay the rent.
Testi güçlükle geçebildim.
- I just barely managed to pass the test.
Tom geçinmek için güçlükle yeterince kazanıyor.
- Tom just barely earns enough to live on.
Ben kimim? Ben bir şairim. Ne yapıyorum? Yazıyorum. Nasıl yaşıyorum? Güçbela yaşıyorum.
- Who am I? I am a poet. What do I do? I write. How do I live? I just live.
Belediye binası hemen köşede.
- The city hall is just around the corner.
Tom'un Boston'un hemen dışında küçük bir çiftliği var.
- Tom has a small farm just outside of Boston.
Bu oda neredeyse yeterince büyük.
- This room is just about big enough.
Tom neredeyse her yere baktığını söylese bile Mary'yi bulamadı.
- Tom couldn't find Mary even though he said he looked just about everywhere.
Güneş biraz önce battı.
- The sun just went down.
O biraz önce odasını temizledi.
- She just cleaned her room.
Bizim bu evimiz sadece yeniden dekore edildi ve altı aylığına burada yaşamadık.
- This house of ours has just been redecorated, and we haven't lived here for sixth months.
Mary daha yeni eve geldi.
- Mary has just come home.
Tom sadece arkadaş olmak istedi. Ancak, Mary çok daha fazlasını istedi.
- Tom wanted to be just friends. However, Mary wanted much more.
Barış şiddetin yokluğu değildir ancak adaletin varlığıdır.
- Peace is not the absence of violence but the presence of justice.
Ben şimdi bir silah sesi duydum.
- I heard a shot just now.
Şimdi dışarıya gelmen ve o tür bir şey söylemen yangına körükle gitmek olur.
- For you to come out and say that kind of thing now would just be pouring oil on the fire.
Biz sadece dürüst oluyoruz.
- We were just being honest.
Ben sadece dürüst davranıyorum.
- I'm just being honest.
Büyüyünce tıpkı babam gibi olmak istiyorum.
- When I grow up, I want to be just like my father.
Sadece net bir cevap istiyorum. Daha fazla bir şey değil.
- I just want a straight answer. Nothing more.
Her şey tam anlamıyla önceki gibi.
- Everything's just like before.
Yeni şapkana tam anlamıyla bayılıyorum.
- I just adore your new hat.
Tom tek kelimeyle farklı.
- Tom is just different.
Tom tek kelimeyle iyi yönetiyor.
- Tom is managing just fine.
Tom kıl payı treni kaçırdı.
- Tom just missed the train.
Merhametsiz adalet zulümdür, adaletsiz merhamet yok olmanın anasıdır.
- Justice without mercy is cruelty; mercy without justice is the mother of dissolution.
Bu ülkede adalet biraz çifte standartlıdır: fakirlerin adaleti ve zenginlerin adaleti.
- Justice in this country is a bit of a double standard: there is the justice of the poor and the justice of the rich.
Henüz sabahın beşiydi ama yine de aydınlıktı.
- It's just five in the morning, but nevertheless it is light out.
Yolculuğumuz; uzun, çetin ve tehlikeliydi. Yine de evlerimize sağ salim döndüğümüz için mutluyuz.
- Our trip was long, difficult and dangerous. We're just happy to be back home in one piece.
Bazıları yalnızca zaman geçsin diye kitap okurlar.
- Some read books just to pass time.
Bu sabah buraya yalnızca ben geldim.
- I just got here this morning.
Kesinlikle. Ancak onu teyit etmem gerekecek, lütfen sadece biraz bekleyin.
- Certainly. I will need to confirm it, however. Please wait just a moment.
Barış şiddetin yokluğu değildir ancak adaletin varlığıdır.
- Peace is not the absence of violence but the presence of justice.
He calls it vermillion, but it's just red to me.
It is a just assessment of the facts.
It looks like a just solution at first glance.
The piece just might fit.
He wants everything just right for the big day.
... make Jeff, but I'm just guessing ...
... childhood joy of just playing the game, is what drives you. ...