Tom, Mary çevresinde iken her zaman sinirlenir.
- Tom always gets nervous when Mary is around.
Nagasaki çevresinde onlara rehberlik edebilmem için kadınla birlikte gittim.
- I went with the women so that I could guide them around Nagasaki.
Biz gölün etrafında yürüdük.
- We have walked all around the lake.
Uydu, ay etrafında yörüngede.
- The satellite is in orbit around the moon.
O onun hakkında her zaman güzel şeyler söyler, özellikle o etrafta olduğunda.
- She always says nice things about him, especially when he's around.
Etrafta bir kalabalık toplandı.
- A crowd gathered around.
Çevrede fazla bulunmadım.
- I have not been around much.
Çevredeki herkes çok çalışır.
- Everyone around the area works hard.
Tom belinin çevresine kazağını bağladı.
- Tom tied his sweater around his waist.
Tom bir an durakladı ve çevresine bakındı.
- Tom paused for a moment and looked around.
O, evin etrafına bakındı.
- He looked around the house.
Etrafına bakındı fakat hiç kimseyi göremedi.
- He looked around, but he saw no one.
İş yapılır yapılmaz, genellikle beş buçuk civarında, akşam yemeği yemek için eve gelirim.
- Once the work is done, usually around half past five, I come home to have dinner.
Sabahları her zaman yedi civarında uyanırım.
- In the morning I always wake up around seven o'clock.
Tom kesinlikle bu civarda çok yardımcı oldu.
- Tom certainly helped a lot around here.
Sanırım o bu civarda.
- I think it's around here.
Kedim odada oraya buraya koşuyor.
- My cat is running around the room.
After long breakfast I think I started around 8:00. - Uzun kahvaltı edip saat sanırım 8:00 gibi yola koyuldum.
Neden bu kıyafetler ortalıkta duruyor?
- Why are these clothes lying around?
Buralarda kimsenin yaşamadığı doğru mu?
- Is it true that nobody lives around here?
Lafı uzatma ve bana doğruyu söyle!
- Stop beating around the bush and give it to me straight!
Tom patronu civarda olmadığı zaman bir patron gibi davrandı
- Tom acted as the boss whenever the boss wasn't around.
Bu civarda çok az sayıda ev var.
- There are few houses around here.
Buradaki net-kafeler öğrencilere yiyecek ve içecek sağlamaktadır; ücretler yaklaşık saati bir pounddan başlamaktadır.
- The net-cafes here cater to students; fees start at around a pound an hour.
Postacı yaklaşık üç günde bir gelir.
- The mailman comes around every three days.
O hızla arkaya döndü.
- She turned around quickly.
O buralarda bir yerde yaşıyor.
- He lives somewhere around here.
Buralarda hava erken kararıyor.Sonbahar zamanı geldiğinde güneş bir kaya gibi düşüyor gibi görünüyor.
- It's getting dark early around here. The sun seems to drop like a rock when autumn rolls around.
Lütfen geriye dön ve bana bak.
- Please turn around and look at me.
Tom döşeme tahtası gıcırtısı duyduğunda geriye döndü.
- Tom turned around when he heard the floorboard creak.
Bütün çevreye baktım ama orada kimseyi göremedim.
- I looked all around, but I could see nobody there.
Orada dışarı çıkacağım ve etrafa bakınacağım.
- I'll go out there and look around.
B: Oh, he's still around. He's feeling better now.
She went around the track fifty times.
She spun around a few times.
The jackals began to gather around .
I'll see you around .
{{|}}.
The New York-style hot dog I love has been around for well over a hundred years.
She turned round and scowled at me.
- She turned around and scowled at me.
... Because this means that the community around news has to-- ...
... Or what's the real issue around manufacturing or ...