Zorluk zamanlarında bize yardımcı olur.
- It helps us in times of difficulty.
Bolluk zamanlarında kıtlık zamanlarını hatırla.
- In times of abundance, remember the times of famine.
Ondan hoşlanıyorum fakat aynı zamanda ona gerçekten inanmıyorum.
- I like him, but at the same time I don't really trust him.
Hepiniz aynı zamanda konuşmayın.
- Don't all speak at the same time.
Yalnızca birkaç kişi vaktinde geldi.
- Only a few people showed up on time.
Eğer şimdi başlarsan vaktinde varman gerekir.
- You ought to be on time if you start now.
Tom ve ben hep kavga ederiz.
- Tom and I fight all the time.
Bugün hava harika fakat bu günlerde hep yağmur yağdı.
- The weather today is great, but lately it's been raining all the time.
Bu sefer onu yapamam.
- I can't make it this time.
Jack bu sefer kesin başaracak.
- Jack is bound to succeed this time.
Dört kere beş 20'dir.
- Four times five is 20.
İki kere iki dört eder.
- Two times two is four.
O, yarın bu vakitte Londra'da olacak.
- He will be in London at this time tomorrow.
Yarın bu vakitte ailesiyle konuşuyor olacak.
- He will be talking with his family at this time tomorrow.
Savaş alanında defalarca kefeni yırttı.
- He cheated death many times on the battlefield.
Film yıldızı söylediği bütün düşüncesiz şeylerden dolayı hatasını kabul etmekte defalarca zorlandı.
- The movie star ate crow many times because of all the thoughtless things she said.
Zaman kazanmak için uçağa bindik.
- To gain time we took the plane.
Bir zaman makinen olduğunu hayal et.
- Imagine that you had a time machine.
Bir zaman makinen olduğunu hayal et.
- Imagine that you have a time machine.
Bu defa sonuçları aldı.
- This time, he got results.
Bu defa gitmesine izin vereceğim.
- I'll let it go this time.
Bu kitabı tercüme etmek için ne kadar süreye ihtiyacı var?
- How much time does she need to translate this book?
Bir süredir onunla ilgili bir şey görmedim.
- I haven't seen anything of him for some time.
Bu kez Tom'a yardım edip edemeyeceğimizi bilmiyorum.
- I don't know if we can help Tom this time.
Bu kez farklı olacak.
- This time is going to be different.
Çamaşırları elle yıkamak zor ve zaman alıcıdır.
- Washing laundry by hand is hard and time-consuming.
Bir deprem her zaman olabilir.
- An earthquake can happen at any time.
Beni her zaman arayabilirsin.
- You can call me at any time.
Average in-vehicle transit travel time in minutes during peak and non-peak periods.
Average out-of-vehicle transit travel time in minutes during peak and non-peak periods.
İnsanoğlu genellikle iyi olmak ister fakat her zaman çok iyi ve sakin değil.
- On the whole human beings want to be good, but not too good and not quite all the time.
Bill her zaman dürüsttür.
- Bill is honest all the time.
Başka zaman bana tekrar sor.
- Ask me again another time.
Bunu başka zaman yapalım.
- Let's do this another time.
Ne zaman bu romanı okusam bana hep çok ilginç gelir.
- Every time I read this novel, I find it very interesting.
Ben zaman zaman kütüphaneye giderim.
- I go to the library from time to time.
Ben, zaman zaman onunla kulüpte karşılaşırım.
- I meet him at the club from time to time.
Zaman ayırmak için ne yapmalıyım?
- What should I do in order to spare time?
Öğretmen çocukları, yaramazlık ettiklerinde ya da çarpım tablolarını ezbere okuyamadıklarında döverdi.
- The teacher caned the children if they misbehaved or were unable to recite their times tables.
Tom üç kez yıldırım tarafından çarpıldı.
- Tom has been struck by lightning three times.
Sanırım hoşça kal dememin zamanıdır.
- I think it's time for me to say goodbye.
Ne alışveriş etmek ne de anneme hoşça kal demek için zamanım vardı.
- I had neither the time to go shopping, nor to say goodbye to my mother.
Otobüs her gün kaç kez çalışır?
- How many times does the bus run each day?
O otobüs günde kaç kez çalışır?
- How many times a day does that bus run?
Bir mıknatıs bir seferde çok sayıda çiviyi toplayabilir ve tutabilir.
- A magnet can pick up and hold many nails at a time.
Bir dahaki sefere beni görmeye geldiğinde, sana kitabı göstereceğim
- Next time you come to see me, I will show you the book.
Postane saat kaçta kapanır?
- What time does the post office close?
Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım.
- If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery.
Tom nihayet öğle yemeği sırasında buraya geldi.
- Tom finally got here around lunch time.
Nihayet bu üç hafta içinde aldığım postayı yanıtlamak için zamanım var.
- Finally I have time to reply to the mail I received these three weeks.
Biz ne zaman yola çıkarız?
- What time do we leave?
Tren yola çıkmadan önce biraz zaman var.
- There is a little time before the train departs.
Amcam ara sıra beni görmeye gelir.
- My uncle comes to see me from time to time.
Ara sıra oğlum beni ziyarete geliyordu.
- My son came to see me from time to time.
Eski çağlarda tuz az bulunan ve maliyetli bir metaydı.
- Salt was a rare and costly commodity in ancient times.
Diaoyu adaları çok eski çağlardan beri Çin toprağı olmuştur.
- The Diaoyu Islands have been Chinese territory since ancient times.
Devir kötü. Güçlü olmaya çalış!
- Times are tough. Try to be strong!
Bir müddet yürüyerek göle geldik.
- Having walked for some time, we came to the lake.
Yeri tekrar tekrar ziyaret ettim.
- I have visited the place time after time.
Tekrar tekrar aynı hataları yapıyorsun.
- You continue making the same mistakes time after time.
Bir dahaki sefere beni görmeye geldiğinde, sana kitabı göstereceğim
- Next time you come to see me, I will show you the book.
Gelecek sefere oyunu kazanacağım.
- I will win the game next time.
Ben zaman zaman kütüphaneye giderim.
- I go to the library from time to time.
Ben zaman zaman onunla karşılaşırım.
- I meet him from time to time.
Tom bazen bana hâlâ yazıyor.
- Tom still writes to me from time to time.
Hâlâ seni bazen düşünüyorum.
- I still think about you from time to time.
Zamana ayak uydurmak için kitaplar ve dergiler okurum.
- I read books and magazines to keep up with the times.
Zamana ayak uydurmak için gazeteler okumalısın.
- You should read the newspapers in order to keep up with the times.
Duydum ki İngiliz insanlarla arkadaşlık kurmak zaman alıyor.
- I hear it takes time to make friends with the English people.
Bu fabrikayı kurmak, uzun bir zamana ve bir sürü paraya mal oldu.
- It took a long time and a lot of money to build this factory.
Lütfen senin için en uygun zamanda git.
- Please go at the most convenient time for you.
Araştırmanın sonuçları uygun zamanda açıklanacak.
- The results of the survey will be announced at the appropriate time.
We're being beaten! We need a time-out!.
Hitting people is not acceptable! Go to your room and take a time-out!.
This time-saving device will do in minutes what once took hours to do.
Colored People's Time,” King said with a grin. “It always takes us longer to get where we're going.”.
Marry, sir, by a rule as plain as the plain bald pate of Father Time himself.
It's about time for the wedding to start, let's run to the church.
About time too, if you ask me! We've been waiting for about 45 minutes for it!.
Random access files have a fast access time, but they cannot easily produce sequential lists.
It is difficult to monitor both the access time and the change time, because monitoring the file attributes resets the access time.
With his practice of dream interpretation by free association, Freud was both ahead of his time and behind his time.
All in good time!.
Don't worry! I'm sure it will arrive all in good time.
I have never been this excited about having an album. I play it all the time.
The public does not wish to be outraged in this way all the time.
climb stairs two at a time.
He manages to abstain from smoking for weeks at a time, but then gives in and starts again.
I was at church every time the doors were open. I started learning more about the Bible and even got baptized in the back of the church in a toddler pool.
At one time, I could walk ten miles in a day, but I can't any longer.
While we are not able to assist you at this point in time, we will be sure to call you if an opportunity arises.
We should leave now - I don't want to be too behind time.
I'm sorry, I'm running behind time, I should be home in half an hour or so.
particularly in the use of the bullet-time technique.
We need you to buy us some time, so distract the security guard for a few minutes.
I'll be an old man by the time you finish!.
... So I wanted to spend my time on North Korea. ...
... And by the time you get to the middle of the PhD class ...