Zaman en güçlü kederi yumuşatır.
- Time tames the strongest grief.
Bu sana keder getirecektir.
- This will bring you to grief.
Acılar ha demeyle dinmez.
- You cannot put time limits on grief.
Savaş, barış getirmez. Tam tersine, o acı ve keder getirir.
- War doesn't bring on peace; on the contrary, it brings pains and grief on both sides.
Onun konuşması onu üzüntüsünden uzaklaştırdı.
- His talk distracted her from grief.
Umarım ülkeyi terk etmeye çalışırken bu olay size bir üzüntüye neden olmaz.
- I hope that incident won't cause you any grief when you try to leave the country.
O felaketten kurtulmaya çalışmak yerine kederi içinde debeleniyor gibi görünüyordu.
- She seemed to be wallowing in her grief instead of trying to recover from the disaster.
The betrayal caused Jeff grief.
Surely, he hath borne our griefs, and carried our sorrows. -Isaiah 53:4.