Onlar kimin kitapları?
- Whose books are those?
Onlar benim arkadaşlarım.
- Those are my friends.
Şunlar kimin ayakkabıları?
- Whose shoes are those?
Bunlar benim ayakkabılarım ve şunlar seninkiler.
- These are my shoes and those are yours.
Bu bir ev, şu ise camidir.
- This is a house and that is a mosque.
Bu bir postane, şu ise bir bankadır.
- This is a post office and that is a bank.
O zamanlar çok kadın doktor yoktu.
- There were not many women doctors in those days.
O zamanlar âdet olduğu üzere, yalınayaktı.
- Her feet were bare, as was the custom in those days.
Lenny'nin nasıl çiğnemeden veya boğulmadan tam bir sosisli sandvici yutabildiğine bak? Bu nedenle üst idare onu bu kadar fazla sever.
- See how Lenny can swallow an entire hot dog without chewing or choking? That's why upper management loves him so much.
Ver onu. Sahip olduğunun hepsi bu kadar mı?
- Hand it over. That's all you've got?
Keşke onunla gidebilseydim.
- I regret that I couldn't go with her.
Keşke o gitarı alabilsem.
- I wish I could buy that guitar.
Bu araba ötekinden daha iyi bir çalışmaya sahip.
- This car has a better performance than that one.
Tom'un şimdiye kadar böyle küçük bir araba sürmeyi düşüneceğinden şüpheliyim.
- I doubt that Tom would ever consider driving such a small car.
Allah'a inanan kim böyle bir şey yapardı?
- Who that believes in God would do such a thing?
Bu, bir kişi için küçük bir adımdır ama insanlık için dev bir sıçramadır.
- That's one small step for man, one giant leap for mankind.
Şu gömlek için sadece on dolar ödedi.
- He only paid ten dollars for that shirt.
Herkes işitebilsin diye lütfen yüksek sesle oku.
- Please read it aloud so that everyone can hear.
Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.
- In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.
O kadar kötü birisi ki kimse ondan hoşlanmaz.
- He is such a bad person that everybody dislikes him.
Ekvatora yakın dar bir bölgede bulunan, tropik yağmur ormanları o kadar hızlı yok oluyorlar ki 2000 yılına kadar onların % 80 yok olabilir.
- The tropical rainforests, located in a narrow region near the equator, are disappearing so fast that by the year 2000 eighty percent of them may be gone.
Erkek kardeşim okumaya öylesine dalmıştı ki odaya girdiğimde beni farketmedi.
- My brother was so absorbed in reading that he did not notice me when I entered the room.
Babam o kadar yaşlıdır ki o çalışamaz.
- My father is so old that he can't work.
Öylesine büyük bir malikhâneyi nasıl idare edeceğimi bilmiyorum.
- I don't know how to manage that large estate.
Linda'nın hayal kırıklığı öylesine fazlaydı ki gözyaşlarına boğuldu.
- Such was Linda's disappointment that she burst into tears.
Gerçek şu ki onun babası işten dolayı New York'ta yalnız yaşıyor.
- The fact is that his father lives alone in New York because of work.
Bıçak o kadar kördü ki onunla eti kesemedim ve benim çakımı kullanmak zorunda kaldım.
- The knife was so dull that I couldn't cut the meat with it and I had to use my pocketknife.
Tom o kadar hızlı yürüyüyordu ki ona yetişemedik.
- Tom was walking so fast that we couldn't catch up with him.
O, o kadar hızlı koştu ki ona yetişemedim.
- He ran so fast that I couldn't catch up with him.
I'm sorry I was rude earlier. I'm just having one of those days.
I did the run last year, and it wasn't that difficult.
That it is.
I like the song that you wrote.
That was an interesting example.
I'm just not that sick.
That battle was in 1450.
He told me that the book is a good read.
He must die that others might live.
Them kids need to grow up.
Do good to them that hate you.
- Do good to those who hate you.
Do you really not like them?
- Do you really not like those guys?
You'll suffer because of that.
- You will suffer because of that.
It was because of her that he lived so miserably.
- It was down to her that he lived so miserably.
... So this is not an issue of do we somehow try to punish those ...
... social networks make possible will take things. But we can know that those effects are likely ...