Oraya gitmek istemiyorsanız, o halde biz de oraya gitmeyiz.
- If you don't want to go there, then we won't go there.
Yaptığınız şekilde hareket etmek için gerçekten sebebiniz varsa, o halde lütfen bana söyleyin.
- If you really have grounds for acting the way you did, then please tell me.
Özür diledim fakat o zaman bile benimle konuşmadı.
- I apologized, but even then she wouldn't speak to me.
O zaman onu görmediğine inanmıyorum.
- I cannot believe you did not see him then.
Eğer bir yanlış görürsen sonra lütfen düzelt.
- If you see a mistake, then please correct it.
İzlandaca bir cümlenin İngilizce bir çevirisi varsa ve İngilizce cümlenin Svahilice bir çevirisi varsa, daha sonra bu, dolaylı olarak İzlandaca cümle için Svahilice bir çeviri sağlayacaktır.
- If an Icelandic sentence has a translation in English, and the English sentence has a translation in Swahili, then indirectly, this will provide a Swahili translation for the Icelandic sentence.
Oh evet,haklısın.Pekala,bu senin ekonomik olan alışveriş şeklin öyleyse.
- Oh yes, you're right. Well, it's the way you shop that's tight-fisted then.
İzlandaca bir cümlenin İngilizce çeviri varsa, ve İngilizce cümlenin Savahili dilinde bir çevirisi varsa, öyleyse dolaylı olarak, bu, İzlandaca cümle için bir Savahili çeviri sağlayacaktır.
- If an Icelandic sentence has a translation in English, and the English sentence has a translation in Swahili, then indirectly, this will provide a Swahili translation for the Icelandic sentence.
O zamanlar erkekler şapka takardı.
- Men wore hats back then.
O zamanlar yemek yemek için eve giderdim.
- I used to go home to eat back then.
Ondan sonra, ayrıldım ama onların evinde çantamı unuttuğumu fark ettim.
- After that, I left, but then I realized that I forgot my backpack at their house.
Pekâlâ. Diğer on beş Almanca cümleyi tercüme edip, ondan sonra ayrılacağım.
- All right. I'll translate another fifteen sentences in German, and then leave.
Mary Tom'a söyledi: Kısa bir cümle ile başlayalım, ve daha sonra göreceğiz...
- Mary told Tom: Let's begin with a short sentence, and then we'll see...
Öyleyse daha sonra tekrar geleceğim.
- Then I'll come again later.
Hava çok soğuktu ve sonra üstüne üstlük çok geçmeden yağmur yağmaya başladı.
- It was very cold, and then before long it began to rain on top of it.
Yarın akşam onunla akşam yemeği yiyeceğim, böylece o zaman onun fikrini öğreneceğim.
- I'm going to have dinner with him tomorrow night, so I'll feel him out then.
Eğer beni bu şekilde tanımıyor idiysen, kısaca beni tanımamışsın demektir.
- If you didn't know me that way then you simply didn't know me.
Ancak o zaman onun ne demek istediğini anladım.
- Only then did I realize what he meant.
En ilginç bilgi çocuklardan gelir, zira onlar bildikleri her şeyi anlatır ve sonra durur.
- The most interesting information comes from children, for they tell all they know and then stop.
Kadınların yüzü giysilerini çıkardıklarında çoğunlukla daha güzeldir, zira onlar o zaman dış görünüşleri hakkında düşünmekten vazgeçerler.
- Women's faces are often more beautiful when they take their clothes off, for they then stop thinking about their external appearance.
Than the knyght sawe hym lye soo on the ground, he alyght and was passynge heuy, for he wende he had slayne hym .
He was happy then.
If my mother had still been alive, she would have helped me at that time.
- Had she been alive, my mother would have given me a hand then.
What were you doing at that time?
- What were you doing then?
It will be finished before then.
... DAVID BECKHAM: So then, obviously, coming to America ...
... And then the eating glass part is ...