Bir uçağa ya da helikoptere asla bir lazer işaretleyici doğrultmamalısın.
- You should never aim a laser pointer at an airplane or helicopter.
O güzel uçlu bir kurşun kalem kullanır.
- He uses a pencil with a fine point.
Göl bu noktada en derindir.
- The lake is deepest at this point.
O öğretmenin sınavının kritik noktaları emin olarak tahmin ettin.
- You sure guessed the critical points of that teacher's exam.
Bizim takımımız beş puan ilerdedir.
- Our team is five points ahead.
Biz iki puanla kaybetti.
- We lost by two points.
İnsanları parmakla göstermek kabalıktır.
- It's rude to point at people.
İnsanları parmakla göstermek terbiyesizlik.
- It's bad manners to point at people.
Senin önerinle ilgili bazı sorunları işaret etmek istiyorum.
- I'd like to point out some problems regarding your suggestion.
Başkalarını işaret etmek kabalıktır.
- It is rude to point at others.
Biz bu konuda hepimiz aynı fikirdeyiz.
- We are all one on that point.
Ben bu konuda seninle aynı fikirde olamam.
- I can't go along with you on that point.
Cevap ana fikirden uzaktır.
- The answer misses the point.
O, oradaki kuleyi işaret etti.
- He pointed to the tower over there.
O, parmağıyla onu işaret etti.
- She pointed her finger at him.
O silahı bana doğrultmak istemiyorsun.
- You don't want to point that gun at me.
Kusura bakmayın ama, onların her ikisinin mantıklı amaçları var.
- With all due respect, I think they both had valid points.
Onu yapmada amaç nedir?
- What's the point in doing that?
Bu nokta özel bir vurguyu hak ediyor.
- This point deserves special emphasis.
Bu konuyu vurgulamak istiyorum.
- I want to stress this point.
Bu hususta uzlaşmaya varmak zorunda kaldım.
- I had to compromise on this point.
Bu aslında iyi bir husus.
- That's actually a good point.
İngilizcede, virgül yerine bir ondalık nokta kullanırız.
- In English, we use a decimal point instead of a comma.
Tom Mary'ye hatalarını gösterdi.
- Tom pointed out Mary's mistakes.
O, suçlarcasına parmağını ona gösterdi.
- She pointed her finger at him accusingly.
Tom arka kapıyı işaret etti.
- Tom pointed to the back door.
Tom parmaklarını şakırdattı ve kapıyı gösterdi.
- Tom snapped his fingers and pointed to the door.
Diğerlerini işaret etme.
- Don't point at others.
Senin önerinle ilgili bazı sorunları işaret etmek istiyorum.
- I'd like to point out some problems regarding your suggestion.
Onun konuşması kısa ve isabetliydi.
- His speech was short and to the point.
Onun açıklaması tam isabetliydi.
- Her explanation was to the point.
Sana bunun yararsız olmadığını söyledim.
- I told you it wasn't pointless.
O, işinin yararsız olduğunu düşünüyor.
- She thinks her job is pointless.
Ben o noktada durumun tehlikesini fark ettim.
- At that point I realized the danger of the situation.
Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.
- It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse.
Tom Mary'nin durduğu yeri gösterdi.
- Tom pointed to where Mary was standing.
Tom yere işaret etti.
- Tom pointed to the ground.
Onun konuşması kısa ve isabetliydi.
- His speech was short and to the point.
Onun açıklaması tam isabetliydi.
- Her explanation was to the point.
Onun konuşması tam yerindeydi.
- His speech was to the point.
Bu son derece önemli bir konu.
- This is an extremely important point.
Normal şartlar altında, suyun kaynama sıcaklığı 100 santigrat derece.
- Under normal conditions, the boiling point of water is 100 degrees Celsius.
Burada olmamızın nedeni ne?
- What's the point of us being here?
Senin hatalarını belirttikleri nedeniyle düşmanlarını sev.
- Love your enemies, for they point out your mistakes.
Sanırım konuyu anlamadın.
- I think you've missed the point.
Konuyu anlamamış gibi görünüyor.
- He seems to have missed the point.
Bakış açına hepimiz ilgi duyardık.
- We'd all be interested in your point of view.
Ben özellikle bu konuyu vurgulamak istiyorum.
- I want to emphasize this point in particular.
Öğretmen özellikle o noktaya vurgu yaptı.
- The teacher particularly emphasized that point.
Mesele hakkında tartışmanın hiçbir anlamı yok.
- There is no point arguing about the matter.
O gerçekten mesele değil.
- That's not really the point.
Bu konuda Tom pek de haksız sayılmaz.
- Tom has a point here.
It's rude to point at other people.
UK An electric power socket.
If he asks for food, point him toward the refrigerator.
cricket A fielding position square of the wicket on the off side, between gully and cover.
His letter was short and to the point.
... educator. You raise an important point about No Child Left Behind and what that has done ...
... ALAN RUSBRIDGER: That's my point. ...