Şüpheli tüm eşyalarını masaya koymak zorunda kaldı.
- The suspect had to lay all his things on the table.
Şüpheli tüm kişisel eşyalarını masaya koymak zorunda kaldı.
- The suspect had to lay all his personal effects on the table.
Fadıl, Leyla'nın hala hayatta olduğunu fark etti.
- Fadil realized that Layla was still alive.
Leyla'nın Fadıl'a olan sevgisi bir takıntı haline gelmeye başlıyordu.
- Layla's love for Fadil was starting to become an obsession.
Sırtüstü yatmanı ve dinlenmeni istiyorum.
- I want you to lay back and relax.
Sami, Leyla'yı ailesinden ayırmak istedi.
- Sami wanted to separate Layla from her family.
İnsan, üretmeden tüketen tek yaratıktır. Süt vermez, yumurtlamaz, pulluğu çekmek için çok zayıf, tavşanları yakalamak için yeterince hızlı koşamaz.
- Man is the only creature that consumes without producing. He does not give milk, he does not lay eggs, he is too weak to pull the plough, he cannot run fast enough to catch rabbits.
Layla banka soygunu için komplo kurmakla görevlendirildi.
- Layla was charged with conspiracy for bank robbery.
Leyla cinayet işlemek için komplo kurmakla suçlanıyordu.
- Layla was charged with conspiracy to commit murder.
Leyla iyi bir yaşam sürmek istiyordu.
- Layla wanted to live a good life.
Kartlarınızı masaya yatırın ve bana düz bir cevap verin!
- Lay your cards on the table and give me a straight answer!
Onu buraya getirin ve divana yatırın.
- Bring her in here and lay her on the sofa.
Leyla'nın kabusu daha yeni başlıyordu.
- Layla's nightmare was only just beginning.
Fadıl kabloyu Leyla'nın ellerine bağladı.
- Fadil tied the cable to Layla's hands.
Sami ve Leyla arasındaki gerginlik yatışmaya başlıyor.
- Tensions are starting to simmer between Sami and Layla.
Leyla'nın zihinsel durumu kontrolden çıktı.
- Layla's mental state went out of control.
Acil durumlar için o parayı biriktireceğim.
- I'm going to lay aside that money for emergencies.
Sami, Leyla'ya kalacak bir yer sunmak istedi.
- Sami wanted to offer Layla a place to stay.
Leyla duruşmayı bekliyordu.
- Layla was waiting for trial.
Sami, Leyla'nın duruşmasına kadar bir daha görünmedi.
- Sami wasn't seen again until Layla's trial.
Even when I lay a long plan, it is never in the expectation that I will live to see it fulfilled.
The baby lay in its crib and slept silently.
But how upon the winds being laid, doth the ship cease to move?.
nonstandard or colloquial the lay of the land (rather than the standard the lie of the land).
What was I, just another lay you can toss aside as you go on to your next conquest?.
lay flooring.
Worm and parcel with the lay; turn and serve the other way.
They seemed more lay than clerical.
... Their routes will lay the groundwork for the modern world, ...
... lay down a piece of legislation and say it's my way or the highway, I don't get a lot done. ...