Tüm yapabileceğin beklemektir.
- All you can do is to wait.
Onun için beklemekten başka yapacak bir şey yoktu.
- There was nothing for it but to wait.
Uzun bir bekleyiş olacak.
- It'll be a long wait.
Uzun bir bekleyişten sonra, ona kimlik olarak onun doğum belgesinin onaylı bir nüshasını alması gerektiği söyleniyor.
- After a long wait in line, she was told she should get a certified copy of her birth certificate as identification.
Bekleme salonunda beş hasta vardı.
- Five patients were in the waiting room.
Jim bizi beklemesinin bir sakıncası olmayacağını söyledi.
- Jim said that he wouldn't mind waiting for us.
Burada kalmak ve bizimle beklemek istemediğinden emin misin?
- Are you sure you don't want to stay here and wait with us?
Otobüsü beklerken burada kalmaktansa yürümeyi tercih ederim.
- I prefer to walk rather than stay here waiting for the bus.
O gelene kadar burada bekleyeceğim.
- I'll wait here until she comes.
Lütfen yarım saat bekle.
- Please wait half an hour.
Lütfen beş dakika bekleyin.
- Please wait for five minutes.
Lütfen beş dakika bekleyin.
- Please wait five minutes.