Bana garip bir ifadeyle baktı.
- He looked at me with a strange expression.
Tom, yüzünde tatsız bir ifade, onların kapılardan acele ile girişini izledi.
- Tom watched them hurry through the doors, a disagreeable expression on his face.
Onun ifadesine bakılırsa, o kötü bir ruh hali içinde.
- Judging from his expression, he's in a bad mood.
Tango, yatay arzuların dikey anlatımıdır.
- Tango is the vertical expression of a horizontal desire.
Çinliler, çocukları İngilizceyi ne kadar iyi bilirlerse, Çincede o kadar az deyimsel ifadeler kullandıklarını buldular.
- The Chinese have found that the better their children know English, the less they use idiomatic expressions in Chinese.
2011 yılının kötü tanınmış deyimi Kebap cinayetleridir.
- The notorious expression of the year 2011 is Kebab murders.
Ben ifadeye sözlükte bakacağım.
- I'll look up the expression in the dictionary.
Onun yüz ifadesi bir limondan daha ekşiydi.
- Her facial expression was more sour than a lemon.
Onun yüz ifadesi bir limondan daha fazla ekşiydi.
- His facial expression was more sour than a lemon.