Yumi oraya kendi gitti.
- Yumi went there by herself.
Haydi Arianna, hızlan, yoksa asla oraya ulaşamayacağız!
- Come on, Arianna, speed up or we'll never get there!
Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
- Can you see anything in there?
Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
- Can you see anything at all there?
Şurada kitap okuyan adam benim babam.
- The man reading a book over there is my father.
Şurada gazete okuyan adam benim dayım.
- The man reading a paper over there is my uncle.
O yerde birçok insan kalıntısı vardı.
- There were a lot of human remains in that place.
Masanın üzerinde bir kedi var.
- There's a cat on the table.
İnternette Tatar dilinde çok az site vardır.
- There are few sites in the Tatar language on the Internet.
O konuda Tom'un yapabileceği hiçbir şey yok.
- There's nothing that Tom can do about that.
O konuda hiç şüphe yok.
- There's no mistaking about that.
O, oradaki erkek çocuktan daha yaşlıdır.
- He is older than the boy who is over there.
O, oradaki kuleyi işaret etti.
- He pointed to the tower over there.
Her işte bir hayır vardır!
- There is a silver lining to every dark cloud!
Her işte bir ölçüde stres vardır.
- There's a degree of stress in every job.
Oralarda bir yerde bir zımba göremiyor musun?
- Can't you see a stapler somewhere around there?
Oralarda bir yerde bir çay molası verelim.
- Let's have a tea break somewhere around there.
Bunu bana yanıtla. Onu orada gördün mü?
- Answer me this. Did you see her there?
Oh, buyur bakalım. Gördün mü? Tam olacağını söylediğim gibi oldu. Şimdi git ambulans çağır.
- Oh, there you go. See? It happened exactly like I said it would. Now go call the ambulance.
En az elli bin kişi orayı ziyaret etti.
- No fewer than fifty thousand people visited there.
Unzen dağı öylesine güzel bir yer ki birçok insan orayı ziyaret eder.
- Mt. Unzen is such a nice place that many people visit there.
You get it ready; I'll take it from there.